Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Yanık: Anaokulu desteğimizi bu ayın ikinci haftasında ödemeye başlayacağız
Bakan Yanık, “Anaokulu desteğimiz ilk kez olacak ve bu ayın ikinci haftasında ödemeye başlayacağız. Herhangi bir başvuru yok, vatandaşların çocuğunu anaokuluna kaydettirmesi yeterli.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün akşam, “başörtüsü konusunu yasal güvenceye kavuşturmak için Meclis’e bir düzenleme getireceği” yönündeki açıklamalarına ilişkin değerlendirmesi sorulan Bakan Yanık, “Keşke samimi olsaydı derim öncelikli olarak. Gayet tabii CHP, başörtüsü ve inanç özgürlüğüyle alakalı sicilini bir temize çekmek istiyor. Geride bırakılan süreçte yıllar içerisinde oluşturduğu olumsuz hafızayı bir şekilde toparlamak istiyor.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu’nun son zamanlardaki çıkışlarına bakıldığında, “Bizim de bu konularda birtakım hatalarımız oldu.” gibi açıklamalar yaptığını aktaran Yanık, şöyle devam etti:
“Ama öbür taraftan aktüel anlamda yani güncel durumda da bir şekilde Saadet Partisi ve işte Altılı Masa’nın etrafında kendini muhafazakar gelenekten gelen, sayan siyasi oluşumlarla da bir tekrar temas kurmak istiyor çünkü özellikle Saadet Partisinin son zamanlardaki çıkışından, o masanın etrafında oluşunu kendi tabanına açıklayamadığını anlıyoruz. Oy oranından, oy potansiyelinden bağımsız olarak Saadet Partisinin bir karşılığı vardır Türk siyasetinde. Dolayısıyla Altılı Masa içinde olmayı çok açıklayamıyor kamuoyuna ve nitekim son zamanlarda işte ‘Aday Temel Karamollaoğlu olmalıdır.’ vesaire çıkışları bu anlamda bir şekilde muhafazakar seçmene de masanın etrafındaki siyasi partilerin muhafazakar seçmenlerine de bir ışık gösterme ihtiyacı duyduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu çıkış, seçim üzeri olacak. Yani o beklenebilir bir şey. Geçmiş seçimlerde de biliyorsunuz birtakım açılımlar yaptılar. Hatta Sayın Baykal’ın genel başkan olduğu zamanlarda, işte çarşaflı insanlara rozet takılması gibi birtakım adımları hep Cumhuriyet Halk Partisinin oldu ama gerçekçi ve sahici olmadığı için kamuoyunda da hiçbir zaman bir karşılık görmedi.”
“Bu zeminden bir anlamda pay kapma ameliyesi”
Kılıçdaroğlu’nun, özellikle 2023 seçimleri sürecinde oy tabanını genişletme hamlelerini elden geldiğince yapmaya çalıştığını belirten Yanık, “Bu anlamda kültürel kodları, inanç kodları son derece belli olan bir Türkiye var karşımızda, siyasette AK Parti’nin oluşturduğu bir temel hak ve özgürlükler zemini var ve bu zeminin kamuoyu, toplum, seçmen tarafından nasıl onaylandığı 20 senedir AK Parti’ye verilen destekle çok ortada. Bu zeminden bir anlamda pay kapma ameliyesi bana göre.” diye konuştu.
Bakan Yanık, “Dolayısıyla bir seçim hamlesi, ama Cumhuriyet Halk Partisinin geride bıraktığımız işte ‘411 el kaosa kalktı’ başörtüsü özgürlüğü ile alakalı çok yakın bir geçmişte hemen Anayasa Mahkemesine koşup iptal şeyi ki Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları, o zamanki Grup Başkan Vekili idi bir dönem Cumhuriyet Halk Partisinde, bütün bunları unutturmaya yeter mi? Yetmez. Yakın dönem açıklamaları, partinin değişik aktörlerinin açıklamaları, inanç ve özgürlüklerle alakalı, inanç özgürlüğüyle alakalı başörtüsü veya diğer tutumlarla alakalı açıklama ve davranış biçimleri, bu hafızayı unutturmaya yetmez diye düşünüyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye Aile Destek Programı kapsamındaki yenilikler
Bakan Yanık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta sosyal yardımlarla ilgili açıklaması hatırlatılarak Türkiye Aile Destek Programı’nda destek miktarının 25 milyar lira ilaveyle 40 milyar liraya çıkarılmasına ve desteğin nasıl uygulanacağına ilişkin soruyu yanıtladı.
Türkiye Aile Destek Programı kapsamında haziran ayı itibarıyla başvuruları topladıklarını ve ilk ödemeyi temmuz başında yaptıklarını anlatan Yanık, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı yeni açıklama, Türkiye Aile Destek Programı’nın bir anlamda kapsamının genişletilmesini ifade ediyor.” dedi.
Sosyal yardım yararlanıcılarının 2 temel kanun çerçevesinde belirlendiğini, bunlardan birisinin Sosyal Yardımlar Kanunu, ikincisinin de Sosyal Hizmet Kanunu olduğuna dikkati çeken Yanık, şu açıklamayı yaptı:
“Temel kanun olan Sosyal Yardımlar Kanunu’nda ihtiyaç sahibi kimdir? İhtiyaç sahibi, hanede kişi başına düşen gelirin asgari ücretin bir bölü üçünden aşağı olması… Kaç kişi varsa ve o haneye giren gelir toplamda ne kadarsa ona göre hesaplarsınız. İhtiyaç sahibi olmak, artı engellilik, yaşlılık veya benzeri birtakım artı dezavantajları olması söz konusu idi. Fakat biz Türkiye Aile Destek Programı’nda bu artı dezavantajları aramadan çünkü temel mottomuz, sosyal yardım ve sosyal desteklerde sadece ihtiyaç sahibi olmak değil, ihtiyaç sahibi standardını veya işte sosyal refah standardını yükseltmek. Bu anlamda mesela Sosyal Yardım Kanunu çerçevesinde çalışan, belli bir sigortalı işte çalışan vesaire grupların desteklenmesi söz konusu değildi. Biz Türkiye Aile Destek Programı’nda sosyal refahın yükseltilmesi, yaşama standartlarının yükseltilmesi anlayışından hareketle, örneğin 3294 kapsamında yararlanamayan mevsimlik işçiler, toplum yararına programlarda istihdam edilenler, emeklilerin dul ve yetimleri, sosyal yardım programlarından yararlanamıyor vesaire… Biz bunları da Türkiye Aile Destek Programı kapsamına aldık ve bu destek programında da şöyle bir şey yaptık, bir anlamda bir merdiven sistemi uyguladık. Haneye giren gelir, kişi başına düşen gelir miktarına göre daha az gelir düşen hanelerde desteğimiz daha yüksek, diyelim kısmen daha çok geliri olan hanelerde daha düşük şeklinde devam ediyoruz.”
“Türkiye Aile Destek Programı’nda haneye giren yalın geliri hesap edip ona göre destekliyoruz”
Programın ikinci fazında yapılacakları da anlatan Yanık, sosyal yardım alan vatandaşlarda bazı kesişme durumlarının bulunduğunu, sosyal yardımların haneye giren gelir oranını arttırdığını o zaman diğer destekleri de engellediğini ifade etti.
Yanık, “Biz bu fazda diyelim bir engelli var, ona engelli desteği sağlıyoruz ya da bir çocuk var, sosyal, ekonomik destek sağlıyoruz, dolayısıyla bunların hane geliri içerisinde değerlendirmesini saymıyoruz artık. Yani onlar kişilere özgü diyelim çocuk var, çocuğun desteklenmesi, engelli var, engellinin desteklenmesini hane geliri saymıyor, Türkiye Aile Destek Programı’nda gerçekten haneye giren yalın geliri hesap edip ona göre destekliyoruz.” dedi.
Derya Yanık, ödeme tutarlarına ilişkin açıklamasında ise “Ödeme tutarları da 450-600 lira idi, şimdi 850-1250 liraya, ayrıca miktarları da arttırmış olduk, merdiven sistemi çerçevesinde.” bilgisini verdi.
Türkiye Aile Destek Programı’nın 12 ay süreli olacağına işaret eden Yanık, “Temmuz başı itibarıyla haziran döneminden başlatarak ödemeleri yapmaya başladık. Temmuz-ağustos döneminde 1,6 milyon haneye yaklaşık 1,3 milyar lira ödeme yapmışız, ikinci dönem başvuruları hali hazırda devam ediyor.” dedi.
Bakan Yanık, Türkiye Aile Desteği’nden yararlanan hanelerin tamamına elektrik tüketim desteği de sağladıklarını kaydetti.
“Enerji kullanımı konusunda Türkiye’de enerji fiyatları, Avrupa ve dünya piyasalarıyla orantılı olarak yüksek bir seyir izliyor. Tam bu noktada ihtiyaç sahibi ailelere doğal gaz ve elektrikte ayrıca bir destek düşünülüyor mu?” sorusunu yanıtlayan Yanık, elektrik ve doğal gaz desteğinin sürekli yardım alanlara yapılan destek kapsamında olduğunu anımsattı.
Yanık, şöyle devam etti:
“Türkiye Aile Desteği Programı sürekli bir yardım programı değil, 12 ay süreyle özellikle bu son ekonomik dalgalanmanın da dar ve orta gelir grubu üzerinde oluşturduğu baskıyı da bir anlamda hafifletmeye dönük, işte o demin söylediğimiz sosyal refahı temin etmek ve korumak iradesine dönük bir çalışma. Dolayısıyla süreli bir destek olduğu için normal şartlarda elektrik tüketim desteğinden ve doğal gaz tüketim desteğinden yararlanıcılarımız yararlanamayacak idi. Ama biz Türkiye Aile Desteği kapsamına bunu aldık. Elektrik tüketim desteği ayrıca zaten sürekli yardım alanlara yapılıyor. Türkiye Aile Desteği’nden yararlanan hanelere de yapılacak. En fazla 260 liraya kadar belli bir baremi var.”
“Yararlanıcıları mümkün olduğu kadar genişletmeye çalıştık”
Bunun dışında Türkiye Aile Desteği Programı’nda yeni bir fark daha oluşturduklarını belirten Yanık, hanedeki çocuk sayısına göre, çocuk başına destekle hem çocuklu hanelerin hem de çocuklar üzerinden oluşacak giderlerin desteklenmesini amaçladıklarını söyledi.
“Burada da 1-2 çocuklu hanelere 350 lira, 3 çocuklu hanelere 450 lira, 4 çocuklu 550 ve 5 ve üzerine de 650 lira destek sağlıyoruz.” diyen Yanık, bu anlamda özellikle yararlanıcıları mümkün olduğu kadar genişletmeye çalıştıklarını ve hafta sonuna kadar ödemeleri yapmayı planladıklarını bildirdi.
“Çocukların Milli Eğitim Bakanlığına bağlı anaokullarına kaydedilmeleri yeterli”
İhtiyaç sahibi ailelerin çocuklarına anaokulu destek ödemelerinin ne zaman başlayacağı sorusunu yanıtlayan Yanık, “Anaokulu desteğimiz ilk kez olacak ve bu ayın inşallah ikinci haftasında ödemeye başlayacağız. Şöyle, 3294 sayılı kanun kapsamında sosyal yardım yararlanıcısı olan ailelerimizin anaokuluna başlayan çocuklarına anaokulu için ödedikleri sabit miktar neyse onu doğrudan biz karşılıyoruz.” dedi.
Bunun Milli Eğitim Bakanlığıyla ortak yaptıkları bir çalışma olduğunu söyleyen Yanık, “Vatandaş kendisi ekstra hiçbir şey yapmayacak. Herhangi bir başvuru, herhangi bir takip, herhangi bir yerden bir parayı çekip başka bir yere yatırmak yok. Sadece çocuğunu anaokuluna kaydettirmesi yeterli.” diye konuştu.
Şu ana kadar 1 milyona kadar çocuğun anaokulu desteğini sağlama projeksiyonunu yaptıkları bilgisini veren Bakan Yanık, yıllık ortalama 500 milyon liralık kaynak ayırdıklarını aktardı.
Yanık, bu destekten yararlanmak için ihtiyaç sahibi ailelerin Milli Eğitim Bakanlığına bağlı anaokullarına çocuklarını kaydettirmelerinin yeterli olduğunu bildirdi.
Başvuruları 1 Temmuz itibarıyla aldıklarını dile getiren Yanık, “Şu ana kadar 305 bin 79 çocuğumuzu bu programdan yararlandırmışız.” dedi.
26 milyon hanenin ihtiyaçları belirlenecek
Bakan Yanık, “Sosyal yardımların vatandaşlara daha hızlı ulaştırılması açısından bu sosyal yardım ekiplerinin sayısının artırılmasına yönelik bir plan var mı? Bir istihdam öngörüyor musunuz?” sorusunu, “Evet, var.” diyerek yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son kabine toplantısı sonrasında Ulusal Hane Ziyareti programından bahsettiğini hatırlatan Yanık, program kapsamında Türkiye’deki 26 milyon hanenin fotoğrafını çekerek, hane ihtiyaçlarının tespitlerine yönelik çalışma yapmak istediklerini belirtti.
Bakan Yanık, detay programlarla vatandaşların hayatının herhangi bir noktasında, ihtiyaç duyduğunda devleti yanında bulmasını hedeflediklerini dile getirdi.
Türkiye’de 5 yılda bir yaptıkları Türkiye Aile Yapısı Araştırması’na da değinen Yanık, son araştırmanın saha çalışmasının geçen yıl bittiğini, analiz çalışmaları bittikten sonra da kamuoyuyla detaylı bir şekilde paylaşacaklarını kaydetti.
Bu çalışmalarla Türkiye’nin sosyolojik panoramasının ortaya çıkacağını söyleyen Yanık, ortaya çıkan sosyal verilerin, sosyal politikaları tekrar gözden geçirme ve üretilen sosyal hizmetlerin güncellenmesine yönelik imkan sunacağını kaydetti.
İstanbul’da 18 Eylül’de düzenlenen “Büyük Aile Buluşması”na ilişkin açıklamalarına bazı eleştiriler yapıldığı hatırlatılarak, “Bu noktada siz nerede duruyorsunuz? Bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var mı? Bununla ilgili bir hazırlığınız var mı?” sorusu üzerine Yanık, yürüyüşle alakalı bir açıklama yapmadığını söyledi.
Yürüyüşün demokratik bir hak olduğunu, insanların belli konularda görüşlerini bu şekilde ortaya koyabileceğini ancak nefret söyleminin kimden gelirse gelsin veya kime yönelirse yönelsin onaylamayacağını belirten Yanık, “Bir kez daha altını çizerek söyleyeyim insanların görüşlerini, değerlendirmelerini paylaşmalarında, kamuoyu oluşturmak için birtakım oluşumlar oluşturmalarında hiçbir beis yok. Gayet tabii ki bu en demokratik hakları.” ifadelerini kullandı.
Yanık, LGBT meselesine ilişkin kanaatini açık bir şekilde ortaya koyduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim gerek hükümet olarak gerek bireyler olarak değerler sistemimiz, inancımız eşcinselliği normal görmeyi, normalleştirmeyi, kabul etmeyi, onaylamayı meşru kılmaz. Böyle bir şey mümkün değil. Ancak şu anda yönetici kadro olarak biz öbür taraftan 85 veya 86 milyon ne kadar insansak tamamının can ve mal emniyetini sağlamak, temel hak ve özgürlüklerini korumakla yükümlüyüz. Bakın bu başka bir şey, öbür tarafta eşcinselliği ahlaki anlamda onaylamak, hele lobi faaliyetleri, o başka bir şey, oraya ayrıca gelmemiz lazım. Bunların her birini ayrı ayrı değerlendirmek, ayrı ayrı konuşmak durumundayız. Onaylamak, onaylamamak ayrı bir şey ama devlet olarak bireylere karşı sorumluluğumuz ayrı bir şey. Temel hak ve özgürlüklerini korumak zorundayım dediğinizde buradan eşcinsellik normaldir, meşrudur, ben onu da korumak zorundayım gibi bir şey çıkmaz. Bu konulardaki duruşum, tavrım yıllardır çok nettir. Öbür taraftan da devlet olarak vatandaşınızı korursunuz.”
“Dünyada ciddi bir LGBT lobisi var”
Yanık, dünyada çok ciddi bir LGBT lobisi olduğuna dikkati çekerek, bunu görmemek için kör olmak gerektiğini söyledi.
Yıllardır sivil toplumun içerisinde de yer alan, kadına yönelik şiddetle mücadele eden, bu konuda çalışmalar yapan bir aktivist olduğunu belirten Yanık, “Eşcinsellerin, LGBT lobilerinin kadın haklarını, kadın mücadelesini manipüle eden bir tarafı da vardır. Yani işin bir de böyle bir tarihsel arka planı var.” dedi.
Yanık, dünyada gelişmiş, gelişmemiş bütün küresel anlamda, her yerde bu lobilerin faaliyetler gösterdiğini dile getirerek, eşcinselliği normalleştiren, neredeyse artık norm haline getirecek bir baskıyla karşı karşıya kalındığını söyledi.
Anayasa’da ve ilgili yasalarda devletin, gençlerin, ailenin, çocuğun psikolojik, sosyal, eğitim ihtiyacının karşılanması ve sağlığının korunmasıyla alakalı tedbirleri alma yükümlülüğü bulunduğuna işaret eden Yanık, şöyle konuştu:
“Ayrıca ‘Kandıralı sen de dur’ tavrına gerek kalmayacak kadar net ve kesin bir biçimde devletin, gençlerin, kadınların şiddet, ahlaki gelişimlerinin, sosyal gelişimlerinin sağlanması, toplumun genel olarak korunması noktasında gerekli tedbirleri almak, gerekli mücadeleleri yapmak, gerekli altyapıyı hazırlamak yükümlülüğü zaten vardır.”
LGBT lobileri meselesinde erken çocukluk döneminden başlayarak çocukların doğru yetiştirilmesi, cinsiyet kimliklerinin doğru oluşturulması noktasında özellikle ebeveynlere düşen çok önemli görevler olduğunu ifade eden Yanık, “Bizim buralardan başlayarak çocuklarımızı doğru yetiştirmemiz ve bu anlamda bir cinsiyet hoşnutsuzluğu ya da kimlik bozukluğu oluşmaması için gerekli adımların atılmasını sağlamamız lazım.” değerlendirmesinde bulundu.
Yanık, gerek Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının gerekse Milli Eğitim Bakanlığı ve ilgili diğer kurumların Anayasa ve yasaların kendilerine verdiği yetki ve sorumluluk kapsamında bu konudaki çalışmalarını sürdürdüğünü anlattı.
“Benim bir sorumluluğum var, insanlara karşı”
Lobilerin siyasal güç olduğunu, lobi faaliyetlerinin “bir konuda etki ajanlığı oluşturmak” anlamına geldiğini söyleyen Yanık, şöyle devam etti:
“Eğer siz o faaliyetin doğruluğuna inanmıyorsanız, karşı etki oluşturmak isterseniz bu tabii bir şeydir. Bizim bu anlamda lobilerin baskısı ve etki ajanlığıyla mücadele ederken ne kadar sarih, net ve karşı duruş geliştiriyorsak öbür taraftan çocukların yetişmesinden, ileri yaşlarda veya ergenlik yaşında cinsiyet kimliğiyle alakalı hoşnutsuzluk olan bireylerin desteklenmesine, tedavisine kadar pek çok başlığı da ayrıca devlet sorumluluğu noktasında ele almamız lazım. Bu ikisini ayrıştırmamız, bu ikisini çok gerçekçi ve çok bilimsel bir biçimde değerlendirmemiz gerekiyor.
Kamuoyu beni bağışlasın, ben açık sözlü olmayı seven bir insanım. Ama eğer meseleyi sadece ‘Biraz sesimizi yükseltelim, tepki gösterelim, vicdani sorumluluğumuzu da yerine getirmiş sayarız’ ölçeğinde alırsanız benim böyle bir lüksüm yok, şu anda bakan olarak ben devlet olarak gereğini yapmak, gerekli çalışmaları yapmak, gerekli hizmeti sağlamakla yükümlüyüm. Yani yoksa popülist birtakım söylemlerle çok da güzel kamuoyu oluşturursunuz. Ama ben bunu yapamam. Benim bir sorumluluğum var, insanlara karşı. Bunu anlatmaya çalışıyorum.”
“Bizim iyi içerik üretmemiz lazım, çocuklara tercih sunmamız lazım”
Çizgi film, film sektörü ve bazı konserlerde LGBT lehine dayatmalar olduğuna yönelik söylemlerin hatırlatılması ve bu konudaki değerlendirmesinin sorulması üzerine Yanık, bunun maalesef doğru olduğunu söyledi.
Özellikle bazı çizgi film şirketlerinin, “çizgi film karakterlerinin neredeyse yarısının eşcinsel karakterler olacak” kararını aldıklarının konuşulduğunu belirten Yanık, şöyle devam etti:
“Mesele sadece eşcinsel dayatması ya da işte o söylemler meselesi değil, çocuklarla alakalı genel bir dijital platformların kullanılması, içerik meselesi, böyle bir süreç var. Çizgi filmlere kadar inmiş bir süreçten bahsediyoruz. Biz bunu görmüyor, bununla ilgili çalışmalar yapmıyor değiliz. Şunu çok iyi değerlendirmemiz lazım, bu alanda çalışan gerek şahıslar, firmalar gerek kamu kurum ve kuruluşlarıyla bir araya geldiğimizde hep konuştuğumuz şey bizim iyi içerik üretmemiz lazım, çocuklara tercih sunmamız lazım. Çocukların erişebileceği iyi içerikleri üretmemiz lazım. Dolayısıyla X firmanın ya da X global markanın ürettiği çizgi filmlerin içinde şu var, bu vardı tartışıp enerjimizi harcamak yerine çocukların erişeceği doğru içerikler üretmemiz gerekiyor.”
Yanık, dijital bağımlılıkla ilgili ebeveynlerin bilinçlendirilmesinden, farkındalığından çocukların kullanımına kadar çalışmalar yürüttüklerini anlatarak, doğru içerik üretimini teşvik ve takip etmeye çalıştıklarını vurguladı.
“Pek çok dijital içeriği takip ediyoruz”
Sadece eşcinsellik propagandası değil, çocuk istismarı ve ihmali sayılabilecek pek çok dijital içeriği de Bakanlık olarak takip ettiklerini belirten Yanık, erişimin engellenmesi, yasaklanması, suç içeriği varsa bununla ilgili suç duyurularının yapılması konusunda çalıştıklarını kaydetti.
Bu konuda esas büyük görevin ebeveyne düştüğüne işaret eden Yanık, anne babaların çocukların ne izlediğini, hangi karakterlerin nasıl mesajlar verdiğini çok iyi takip etmesi, devletin de çocuklara doğru ve temiz içerik üretmesi gerektiğini söyledi.
Yanık, “Bakanlığınızda içerikleri takip eden, eleştiri ve şikayetleri değerlendiren ve suç duyurusuna götüren bir birim aktif çalışıyor mu?” sorusuna, “Gayet tabii. Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz ve Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz bu süreçleri aktif biçimde takip ediyorlar. Onun dışında da daha riskli bölgelerde mobil takip ekiplerimiz var.” yanıtını verdi.
Dezavantajlı, eğitim ya da gelir seviyesinin düşük olduğu yerlerde görev yapan mobil takip ekiplerinde çocuk gelişimcisi ve psikologların yer aldığını dile getiren Yanık, dezavantajlı durumlarda çocuğun eğitiminin aksamaması, okuldan uzaklaşmaması için çalışmalar yürütüldüğünü dile getirdi.
İnternet üzerinden yapılan bu tür zararlı içeriklerin de doğrudan takip edildiğini belirten Yanık, “Hem günlük hayatın içerisinde çocukların karşılaşabilecekleri risklere karşı önlem alan, onları takip eden mobil takip ekiplerimiz, aynı zamanda dijital platformları takip eden arkadaşlarımız ayrı ayrı mevcut ve çalışmalarını yürütüyor.” dedi.
“Türkiye’de aile kurumunun tehdit altında olduğunu düşünüyor musunuz? Televizyon kanallarında ve dijital medya platformlarındaki bazı yayınlar ve dizilerde aile kavramının ele alınış biçimini nasıl buluyorsunuz? Önümüzdeki dönemde aile değerlerini korumak için farklı adımlar atmayı planlıyor musunuz?” sorusuna cevap veren Yanık, Türk toplumunun genel olarak aileyle ilgili hassasiyetinin bulunduğunu, bunun çok kıymetli olduğunu söyledi.
“Bizi bütün o kriz dönemlerinde, ekonomik ya da sosyal kriz dönemlerinde bir arada sağlam tutan şey aslında aile yapısının gücüdür ve geniş ailenin birbirine destek olma kabiliyetidir.” diyen Yanık, şöyle devam etti:
“Bu anlamda aileyi önemseyen ve aileyle ilgili en ufak bir olumsuzlukta da belki biraz daha yüksek tepki verme, daha yüksek reaksiyon gösterme ihtiyacı duyan bir toplumuz. Aile tehdit altında mı? Ben doğrusu bu kanaatte değilim. Bu iyimser bir tahmin değil, onu ifade edeyim. ‘Yok canım bizim ailemiz niye tehdit altında olsun’ reaksiyonu değil. Ailenin sürekliliğini sağlayacak olan kimdir? Yani ailenin kurumsal olarak varlığını sağlayacak olan gençlerdir. Türkiye’de gençler arasında yapılan araştırmalarda hala gençlerin yüzde 70’ten fazlasının, 74’tü oran yanılmıyorsam şu anda, kendisini en güvende ve en mutlu hissettiği yer aile. Bu çok önemli bir veri. Yurt dışındaki Türk gençleri arasında yapılan araştırmalarda bu oran yüzde 90’ın üzerine çıkıyor. Çünkü orada bir de azınlık psikolojisi ve koruma duygusu var. Dolayısıyla aile, ailenin kurumsal varlığını sürdürecek olan gençler arasında hala en önemli kurumlardan birisi. Şimdi ailenin dönüşmesi, bugün yaşadığımız dünyada gençlerin aile algısının üst ebeveynlerden bir parça farklı olması, ailenin tehdit altında olduğu gibi bir algıyı oluşturuyor. Ben bunun hem doğru olmadığı, yaptığımız çalışmalar çerçevesinde hem de gençlere de bir parça haksızlık olduğu kanaatindeyim doğrusu. ‘Gençler aileyi sevmiyor.’ Hayır seviyorlar. Gayet de aile kurmayı seven gençler var. Yüzde 74 oranında en güvenli hissettiği yer aile. Bu çok önemli bir sonuç.”
“Aile tehdit altında, ama çözülüyoruz” gibi söylemlerin bir tarafa bırakılması gerektiğini tekrarlayan Bakan Yanık, “Hiç mi bir değişiklik yok? Gayet tabi ki var ve biz bu değişiklikleri anlamak, bunların nerelerde sosyal problemlere dönüştüğünü anlayabilmek için yaklaşık 10’a yakın sosyal araştırma yapıyoruz.” dedi.
“Türkiye aile yapısı araştırması”nın çok büyük ölçekte olduğunu belirten Yanık, çok geniş denekler üzerinde bu çalışmanın yapıldığını anlattı.
Yanık, 30, 40, 50 yıl öncesine göre artan boşanma oranları olduğuna değinerek, “Ama buna karşılık boşananların da yüzde 80’i yeniden evleniyor. Demek ki aile devam ediyor. Yani boşandı ve orada kaldı, değil. Bir kısmı yeniden eski eşleriyle, bir kısmı başka evlilikler ama yüzde 80’e yakını boşananların yeniden evleniyorlar. Bu önemli bir şey.” diye konuştu.
“Doğurganlık oranı düştü”
Evlenme yaşının da biraz yükseldiğine dikkati çeken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, “Doğurganlık oranı düştü. Bizim için şu anda en önemli demografik tehdit maalesef nüfusun azalıyor olması. Yani daha doğrusu nüfusun yaşlanıyor olması, nüfus artış oranının düşüyor olması. Bununla alakalı Sayın Cumhurbaşkanı’mızın en az 3 çocuk, işte 4 olursa, 5 olursa vesaire tavsiyeleri biraz böyle magazine edilerek kamuoyunda değerlendirildi ama onun arkasında çok önemli bir bilimsel gerçek var, nüfus artış oranımız düşüyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’de 18 yaş altı çocuk sayısının 23 milyon civarında olduğuna işaret eden Yanık, bu çocukların hayata iyi hazırlanmaları için ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini kaydetti.
Bundan 10-15 yıl sonra yaşlılığa bağlı sosyal sonuçları görmeye başlayacaklarını ve kendilerinin bugünden bunun çalışmalarını yaptıklarını aktaran Bakan Yanık, Avrupa’nın bu süreci 125 yılında yaşarken, Türkiye’nin ortalama 25 yılda tamamladığına dikkati çekti.
Bütün bunları değerlendirerek sonuçları yönetmeye, olabilecek komplikasyonları önlemeye yönelik çalışmalar yaptıklarını anlatan Yanık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yaşlılığa bağlı sonuçları, komplikasyonları şimdiden öngörerek bunlarla ilgili ne tür tedbirler alabiliriz? İşte, aktif yaşlanma, evde bakım desteğinin genişletilmesi, son kertede kurum bakımına ihtiyacı olan yaşlılarımız olursa, bunlarla ilgili altyapının ki İstanbul’da biliyorsunuz bir sosyal hizmet şehri kuruyoruz, Darülaceze bünyesinde Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bizatihi talimatlandırdığı bir projedir o, benim de en başından beri içinde olduğum bir çalışma ve ayrıca yine bakanlığımızın diğer Engelli Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz çerçevesinde, rehabilitasyon merkezlerinin, huzurevlerinin, engelli gündüzlü bakım merkezleri gibi kurum ve kuruluşların da kurulması çerçevesinde bir çalışma yapıyoruz. Özetle şunu ifade edeyim, biz sosyal yapımızın bütün başlıklarını, çocuk, kadın, erkek, aile, genç, yaşlı bütün başlıklarını hem sosyal politika anlamında hem de bu sosyal politikalarının gerektirdiği sosyal hizmetin sağlanması noktasında ayrı ayrı çalışıyoruz. Aile bunların en önemlisi. Bizim bütün çalışmalarımız, çocuk çalışmalarımızda, çocuk hizmetlerimizde, daha doğrusu engelli hizmetlerimizde, yaşlı hizmetlerimizde temel parametre ailedir. Odakta aile olur, aile yer alır. Bunun etrafında hizmeti planlarız. Yoksa ondan sonra kurum bakımı meselesi devreye girer ve nitekim 2022 yılını bu anlamda bir aile izleyi kuracak şekilde, bütün çalışmalarımızı bu şekilde oluşturduk ve yürütüyoruz.”
“İyi hal” indirimi
Kamuoyunda “kravat indirimi” olarak da nitelendirilen “iyi hal indirimi” nedeniyle zaman zaman kadın cinayeti davalarında verilen mahkeme kararlarının çok eleştirildiği hatırlatılarak, “Yargı paketinde yapılan düzenlemeyle bu uygulama kaldırıldı. Ancak kanun yapmak kadar sahada bunun doğru uygulanması da önemli, bu konuda yargı mensuplarıyla bir çalışma yapıyor musunuz?” sorusu üzerine Bakan Yanık, “Sahada uygulamaları gayet tabi takip etmeye çalışıyoruz. Bu konuda Adalet Bakanlığımız da son derece hassas ve gerçekten özellikle hakim savcıların meslek içi eğitimleri ya da hakim savcı adaylarının mesleğe intikal süreçlerindeki eğitimlerinde özellikle bu noktada çok özel bir farkındalık geliştirmeye onlar da çalışıyorlar. Biz de takip ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Bakan Yanık, bu anlamda bakanlığının çalışmalarının daha çok analiz, değerlendirme ve takip noktasında olduğunu, Adalet Akademisinin de özellikle eğitim programlarında bunlara yer verdiğini ve yargı mensuplarına da bu alanda bilgi ve birikim noktasında destek sağladığını bildirdi.
Şiddetle mücadelede uygulamanın yasal mevzuattan da önemli olduğunu ifade eden Yanık, “Uygulamanın, o düzenlemenin temel hareket noktasına, temel felsefesine vukufiyeti uygulamadaki sıhhati de beraberinde getirir. Şiddet konusu bu anlamda çok daha öne çıkar. Çünkü sonuçları çok ağır olan bir mesele. Sonuçları çok ağır olduğu için buradaki farkındalık daha çok önem kazanıyor.” dedi.
Bakanlığının koordinatörlüğünde Adalet, İçişleri, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığınca Şiddetle Mücadele Koordinasyon Kurulu’nun oluşturulduğunu anlatan Yanık, her yıl sonunda değerlendirme, yıl başlarında da bu konuda neler yapılacağını kamuoyuyla paylaştıklarını dile getirdi.
Yanık, uygulamada sadece hakim ve savcıların değil, kolluğun uygulama kabiliyetinin de çok gündeme geldiğini ifade etti.
“Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı”
Bakan Yanık, “2021-2025 dönemini kapsayan ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’ kapsamında hangi adımlar atıldı? Bakanlık olarak, kamuoyunun gündemine de gelen kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve cinayet davalarına müdahil oluyorsunuz. Bakanlığın müdahilliğinin mağdurlar ve ailelerine katkısı ne oluyor?” sorusunu da yanıtladı.
Kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı davalarında kamuoyuna yansısın, yansımasının en başından itibaren sürecin içinde olduklarını belirten Yanık, şunları kaydetti:
“Diyelim bir kadın şiddete uğradı ya da şiddet tehdidi altında. Yani tehdit, birtakım görüntülü mesaj vesaire gibi durumlarla bize geldi. Şiddet önleme izleme merkezlerimize ya da sosyal hizmet merkezlerimizdeki şiddet önleme irtibat noktalarına geldi, müracaat etti. Biz zaten süreci başlatan taraf oluyoruz bakanlık olarak, hemen kolluğa haber veriyoruz gerekli tedbir kararları alınıyor. Eğer çok ağır bir can güvenliği tehdidi varsa koruma altına alıyoruz, kadın konuk evlerimizde vesaire… Biz oradan itibaren işin içindeyiz. İkincisi, kolluğa yansıdı bir şekilde, zaten emniyet birimlerimiz bakanlığımızı haberdar ediyorlar. O dakikadan itibaren olayın içerisindeyiz ve takibini yapıyoruz. Cinayet vakalarında da haberdar olduğumuz andan itibaren, kolluk vasıtasıyla ya da bazen belki olabilir ki işte medya yoluyla hemen müdahil oluyoruz. Müdahalenin nasıl bir etkisi var? Bakın müdahalenin bir kamusal etkisi bir de gayet tabi mağdurların aileleri açısından etkisi. Mağdurların ailelerinden başlayarak hukuksal destek veriyoruz. Bu alanda zaten ciddi bir müktesebatı, çalışması olan, bir anlamda yasamanın da bir tarafında kurucu tarafında olan bir bakanlık var. Bazı aileler olabilir ki belki neredeyse o yasal savunma imkanını sağlayamayacak durumda da olabilirler. Hemen gerekli barolarla irtibat kurularak sağlanıyor. Biz bir yasal destek, ikinci olarak ailelere psikososyal destek sağlıyoruz. İhtiyaçları varsa ekonomik destek, ihtiyaçları varsa psikolojik destek, ihtiyaçları varsa sağlık desteği, rehabilitasyon gibi bunların hepsini bakanlık olarak takip ediyor ve arka planında desteğini sağlıyoruz.”
Kadına şiddet ve çocuk istismarıyla “sıfır tolerans” ilkesi çerçevesinde sonuna kadar mücadele ettiklerini, mağdurlara psikososyal ve ekonomik destek sağladıklarını, mağdurları koruduklarını aktaran Yanık, şöyle konuştu:
“Eğer can güvenliği tehdidi varsa konuk evlerimizde o can güvenliği tehdidinin izole edilmesi ve akabinde hukuksal sürecin takibi, failin cezalandırılması sürecine kadar devam eden bir hizmet skalası var. Bunun kamuoyu açısından gayet tabi önemli bir mesajı var. Kamuoyuna verdiği çok önemli bir mesaj var. Bunu bakanlık olarak hem görev alanımız çerçevesinde yaptığımız çalışmalarda hem de diğer kurum ve kuruluşlarla, gerek kollukla, gerek Adalet Bakanlığımızla, gerek Milli Eğitim tarafından eğitim süreçlerinde, ayrı ayrı organize olarak birlikte yapacağımız çalışmaları planlayarak, iş birliği içerisinde yürütüyoruz ve yürütmeye de devam edeceğiz.”
Sokakta çalıştırılan çocuklarla ilgili ne gibi çalışmalar yapıldığı ve bu kapsamda kaç çocuğun topluma kazandırıldığı sorusu üzerine Yanık, bu çalışmaları “Çocuklar güvende” üst başlığıyla yaptıklarını söyledi.
Sokakta çalıştırılan çocukların, risk gruplarından biri olduğunu belirten Yanık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Farklı risk grupları var; eğitime devamlılığı bırakanlar, sokakta çalıştırılanlar gibi. Zaten eğitimden uzaklaşmak demek birtakım problemlere yaklaşmak demek. Çocuklar Güvende Programımız çerçevesinde bunlara yönelik, mobil ekiplerimiz takiplerini yapıyor. Gerek aileler, gerek çocuklarla ilgili psikososyal desteği sağlıyorlar. Bu kapsamda, bugüne kadar 201 bin çocuğumuza ve bunların ailelerine ulaştık. Onlara uygun sosyal hizmet modeli her neyse arkadaşlarımız onu belirliyor ve bu çerçevede hizmetlerimizi sürdürüyor. Uygun olan bu sosyal hizmet modellerinin neler olduğuna gelirsek, çocuk sadece yoksulluk nedeniyle eğitimden kopmuş veya sokakta çalışıyorsa o zaman sosyal-ekonomik destek sağlıyoruz. Aile odaklı çalışma bu. Çocuk ailenin yanında kalsın biz aileyi destekleyelim. Çocuğun ailenin yanında kalmaması gerekiyorsa, kurum bakımına aldığımız çocuklarımızda ilk tercihimiz koruyucu aile yanında kalıp bir aile ortamına kavuşması. Bu da mümkün değilse kurum bakımına alıyoruz. Burada ev ortamında. Çoğunluğu çocuk evleri, bir kısmı çocuk evleri sitesi şeklinde. Bir evde en fazla altı çocuğun kaldığı ve kardeşler varsa ve aynı cinsiyetteyse onları ayırmayacak şekilde çocuklarımıza ev ortamında hizmet sunan bir model.”
“Akademik açıdan yüzümüzü güldüren bir sonuç aldık”
Yanık, kurum bakımı hizmet modelinde çocukların eğitim ve sağlık durumlarının takip edildiğini, yetenek ve kişisel becerilerini geliştirmelerine imkan sağlandığını belirterek, “Bu sene akademik açıdan yüzümüzü güldüren bir sonuç aldık. Kurum bakımından çıkan çocuklarımızdan 700’ü üniversite sınavına girdi. Yaklaşık yüzde 50’si bir programa yerleşti. Bunların arasında ilk 1000’e giren, derece yapan çocuklarımız var. Bu bizi çok mutlu ediyor. Bu sonuç, kurum bakımında kalan çocuklarımız için de muazzam bir örnek oluyor. Daha başka güzel örnekler de var. Sporda çok başarılı çocuklarımız var. Milli takımlarda çok sayıda oyuncumuz var. Özellikle savunma sporlarında çok başarılılar.” diye konuştu.
“Diyabet ölçüm cihazıyla alakalı çalışmamız tamamlandı”
Yanık, bakanlığın Genel Sağlık Sigortası kapsamında yaptığı ödemelerin miktarıyla ilgili, “Genel Sağlık Sigortasını bu yıl içerisinde 9,2 milyon vatandaşımıza sağladık. Bu kapsamda 3,3 milyar lira sigorta ödemesi yaptık.” bilgisini paylaştı.
Diyabet hastalığı olan çocuklara ücretsiz şeker ölçüm cihazı verilmesiyle ilgili sürecin ne aşamada olduğunun sorulması üzerine ise Bakan Yanık, diyabet ölçüm cihazıyla ilgili çalışmaların hemen hemen tamamlandığını vurguladı.
“Sayın Cumhurbaşkanımız kamuoyuyla paylaştı. Biliyorsunuz diyabet tanısı konulmuş kişilerin kullanması gereken ilaç, insülin, şeker ölçüm cihazları ve çubuklar SGK kapsamında karşılanıyor.” diyen Yanık, sözlerini şöyle tamamladı:
“Saha çalışmalarımızda karşımıza şöyle bir gerçek çıktı; yetişkinler veya ebeveynler kendileri karşı karşıya oldukları bir durumu yönetebiliyor fakat çocuklar söz konusu olduğunda bu kolay olmuyor. Bizim yaptığımız çalışma 0-14 yaş grubunu kapsıyor. 10, 11 ve 12 yaşında çocuklar diyabet hastası ve sürekli şekerleri ölçülüyor. Sürekli parmak deliniyor, kan alınıyor, ölçüm yapılıyor. Bununla ilgili bir program geliştirmek için Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik, o da bunu talimatlandırdı. 0-14 yaş arası 11 bin 500 çocuk için cilt altı glikoz ölçüm cihazı, parmak delme ihtiyacı olmayan bir aparatı kolunuza takıyorsunuz, bir de cep telefonu gibi bir aparat ile çocuğun sürekli ölçümü sağlanacak. Öbür taraftan, ebeveyn, diyabet hastası çocuğunun kan şekeri ölçümünü de takip etme imkanına sahip olacak. İlk etapta 6 bin cihaz temin edeceğiz ve dağıtacağız. Şu anda 2 yıllık temin süreciyle alakalı çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunu tamamlar tamamlamaz da cihazların teslimini yapacağız.”