8.Yargı Paketi Meclise Sunuldu, İşte Kanun Teklifinin Tamamı
GENEL GEREKÇE
Yargı hizmetlerine erişimin etkin bir şekilde sağlanması, hukuk devleti ve hukukun
üstünlüğü ilkelerinin kabul gördüğü toplumların temel hedefleri arasında yer almaktadır.
Zaman içinde sürekli yeni boyut kazanan yargı hizmetlerine erişim, bu hizmetlerin kalitesinin
arttırılmasını ve etkin bir şekilde verilmesini de kapsamaktadır. Ülkenin gelişen ve değişen
şartları nazara alınarak uygulamada yaşanan sorunların giderilmesi ve hak kayıplarının
önlenmesi amacıyla, yargı hizmetlerinin daha nitelikli sunumu için düzenleme yapılması
ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda Teklifle, önemli değişiklikler yapılmakta ve yenilikler
getirilmektedir.
Süreler, muhakeme hukuku tarafından sistemli bir biçimde düzenlenen ve modern
hukuk tarafından benimsenen kurumlardan biridir. Bu kurum, yargılamanın hızlı ve düzenli
ilerlemesi bakımından önemli bir görev ifa etmektedir. Ceza ve hukuk yargılamasında, kanun
yollarına başvuruda farklı sürelere yer verilmesi, muhakeme sürelerinin adalete erişimini
güçleştirebilmekte, hak arama yollarının kullanılmasında karışıklığa sebebiyet verebilmekte ve
hak kayıplarına neden olabilmektedir. Bu sorunların önlenebilmesi için sürelerin olabildiğince
yeknesak hâle getirilmesi gerekmektedir.
Teklifle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile
bazı kanunlarda düzenleme yapılarak kanun yolları bakımından “gün” olarak belirlenen
sürelerin “hafla” ve “ay” şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir. Böylelikle ceza muhakemesi
hukukundaki süreler ile medeni usul hukukundaki süreler arasında uyum sağlanmakta ve hak
arama yollarının kullanılmasında kişilerin olası hak kayıpların önlenmesi hedeflenmektedir.
Ayrıca, hak arama hürriyetinin daha etkin kullanılması, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi ve
hak kayıplarının önlenmesi amacıyla kanun yollarına ilişkin başvuru sürelerinin, hükmün
tefhimi yerine gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlamasına yönelik düzenlemeler
yapılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun özgürlüğü
bağlayıcı ceza nedeniyle vesayet altına alınma ve koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına
ilişkin ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kaçak sanık, basit yargılama
usulüne itiraz ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri hakkında iptal kararları
verilmiştir. Bu kararların oluşturacağı hukuki boşluğun doldurulması ve uygulamada
yaşanabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla düzenlemeler yapılmaktadır.
Teklifle, suçla daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanması amacıyla
bir güne karşılık gelen adli para cezasının miktarı artırılmakta, buna bağlı olarak mahsup,
ön ödeme ve istinaf kanun yoluna başvuru hükümlerinde yer alan parasal sınırlar
değiştirilmektedir.
Ceza yargılamasında kabul edilen koruma tedbirleri, yargılama sürecinde bir
cezalandırma aracı değil, soruşturma ve kovuşturmaların daha etkin bir şekilde yürütülebilmesi
için kabul edilmiş tedbirlerdir. Bu tedbirlerin yanlış veya haksız uygulanması durumunda
meydana gelebilecek zararların tazmini, hukuk devletinin bir gereği olarak benimsenmiş ve
Yargı Reformu Strateji Belgesi ile İnsan Hakları Eylem Planında bu yönde faaliyetler
belirlenerek, daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi oluşturulması amaçlanmıştır. Bu
kapsamda ceza yargılama süreçlerinde yaşanabilen mağduriyetlerin niteliğine uygun
olanlarının daha etkin, kapsamlı, güvenli, hızlı ve az masraflı bir yöntemle telafi edilmesi için
ilave güvenceler geliştirilmektedir.
Teklifle, bazı adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasından mağdur olan kişilere,
tutuklamada olduğu gibi tazminat talep etme imkânı getirilmektedir. Ayrıca, tazminat talep
edilebilecek hallerden bir kısmı bakımından idari bir başvuru yolu ihdas edilmektedir. Bu
kapsamda “tespiti ve karşılanması herhangi bir yargılama yapılmasını gerektirmeyen” tazminat
istemlerinin 6384 sayılı Kanunla kurulan Komisyon tarafından incelenmesi hükme
bağlanmaktadır.
Adil yargılanma hakkının öncelikli unsurlarından biri makul sürede yargılanma
hakkıdır. Ülkemizde son yıllarda, yargı hizmetlerinin sunumunda kalite ve etkinliğin
artırılmasına yönelik birçok düzenleme yapılmış, yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla
kararlı adımlar atılmıştır. Öncelikle istinaf kanun yolunun oluşturulması ve ardından yargıda
hedef süre uygulamasına başlanması gibi adımlar, gelinen aşama itibarıyla yargı süreçlerindeki
gecikmelerin önüne geçilmesinde dikkate değer sonuçlar ortaya koymaktadır.
Makul sürede yargılanma hakkı ihlal edilenlerin başvurabileceği idari veya yargısal bir
yol bulunmadığından bu kişiler doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yapmaktadır. Anayasa Mahkemesi 5/7/2022 tarihli ve 2021/58970 başvuru numaralı kararında
makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle ortaya çıkacak zararların tazmin edilmesi
için bireysel başvurudan önce etkili bir başvuru yolunun kurulması gerektiğim belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi son olarak 25/7/2023 tarihli ve 2023/18536 başvuru numaralı kararında
başvurunun düşmesine ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan
başvurulara ilişkin etkili bir başvuru yolu oluşturulduktan sonra bu konudaki başvuruların
incelenebileceğine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin anılan kararları uyarınca uzun yargılamadan kaynaklı ihlal
iddiaları bakımından daha kolay erişilebilir, hızlı işleyen ve birincil nitelikte bir başvuru yolu
oluşturulmakta ve ilgiliye 6384 sayılı Kanunla kurulan Komisyona müracaat imkân
tanınmaktadır.
24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun hazırlık
sürecinde 24 Ekim 1995 tarihli ve 95/46/AT sayılı Kişisel Verilerin İşlenmesi Bakımından
Bireylerin Korunması ve Bu Tür Verilerin Serbest Dolaşımı Hakkında Avrupa Parlamentosu
ve Konsey Direktifi nazara alınmıştır. Kanunun yürürlüğe girmesinden iki yıl sonra bu Direktif
yürürlükten kaldırılmış ve daha ayrıntılı düzenlemeler içeren 2016/679 sayılı Avrupa Birliği
Genel Veri Koruma Tüzüğü (General Data Protection Regulation-GDPR) 28/5/2018 tarihinde
yürürlüğe konulmuştur. Genel Veri Koruma Tüzüğünün yürürlüğe girmesinden sonra çeşitli
eylem planlarında 6698 sayılı Kanunun, Tüzük nazara alınarak güncellenmesi hedefine yer
verilmiştir. 2021 yılında açıklanan İnsan Hakları Eylem Planında, Ekonomi Reformları Eylem
Planında ve 2024-2026 Orta Vadeli Programda GDPR’a uyum sağlanması hedeflerine yer
verilmiştir. Bu kapsamda Teklifle öncelikle ihtiyaç duyulan özel nitelikli kişisel verilerin
işlenme şartları ile yurt dışına veri aktarımına ilişkin hükümlerde değişiklik yapılmaktadır.
Teklif, yukarıda açıklanan gerekçelerle hazırlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
MADDE 1- Maddeyle, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci
fıkrasına cümle eklenmektedir. Teklifle, 2004 sayılı Kanunda kanun yoluna başvuru süreleri
hafta olarak belirlendiğinden bu değişikliğe uyum sağlanması amacıyla 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunundaki benzer hükümler de dikkate alınarak düzenleme yapılmaktadır.
Buna göre süre, hafta olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta içindeki karşılık gelen
günde bitecektir.
MADDE 2- Maddeyle, 2004 sayılı Kanunun 309/p maddesinde değişiklik
yapılmaktadır. 6100 sayılı Kanunda, kanun yollrına başvuru süreleri “hafta” olarak belirlenmiş
ve bu sürelerin kararın tebliğinden itibaren başlayacağı kabul edilmiştir. Ayrıca 20 Temmuz
2016 tarihinden itibaren istinaf mahkemeleri faaliyete geçirilmiştir. Teklifle, hak arama
hürriyetinin daha etkin kullanılması amacıyla 2004 sayılı Kanunda kanun yollarına başvuru
bakımından 6100 sayılı Kanuna uyum sağlanmaktadır. Bu çerçevede 2004 sayılı Kanunun
309/p maddesinde gerekli uyum düzenlemesi yapılmaktadır.
MADDE 3- Maddeyle, 2004 sayılı Kanunun 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
değişiklik yapılmaktadır. Hükümle, kanun yoluna başvuruya ilişkin sürelerin yeknesak hale
getirilmesi amacıyla 2004 sayılı Kanunda temyiz kanun yoluna başvuru süresinin, 6100 sayılı
Kanunda olduğu gibi tebliğden itibaren başlayacağı ve iki hafta olacağı düzenlenmektedir.
MADDE 4- Maddeyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin
beşinci fıkrasında düzenleme yapılmaktadır.
Teklifle Türk Ceza Kanununun 220 nci ve 314 üncü maddelerinde yapılan değişiklik
dikkate alınarak fıkradaki Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasına yapılan
atıf bakımından uyum düzenlemesi yapılmaktadır. Söz konusu altıncı fıkrada yer alan suç.
Teklifle 314 üncü maddenin üçüncü fıkrasında düzenlendiğinden bu değişikliğe uyum
sağlanmaktadır.
MADDE 5- Maddeyle, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 407 nci maddesi
değiştirilmektedir.
Madde, Anayasa Mahkemesinin 22/3/2023 tarihli ve E: 2022/105; K: 2023/54 sayılı
kararıyla. Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13 üncü, “Özel
hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20 nci ve “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35 inci maddelerine
aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiş ve iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Söz konusu iptal kararı,
23/6/2023 tarihli ve 32230 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi iptal
kararının gerekçesinde, ayırt etme gücünü haiz ve herhangi bir vasi atanmaksızın kendi
işlemlerini yürütebilecek durumda bulunan kişilerin haklarında sadece özgürlüğü bağlayıcı
ceza verilmiş olmasını, doğrudan doğruya bir kısıtlama nedeni sayan hükmün, Anayasanın
mezkûr maddelerine aykırı olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi
dikkate alınarak bu madde yeniden düzenlenmektedir.
Yapılan düzenlemeyle, özgürlüğü bağlayıcı ceza sebebiyle kısıtlanma kurumu
değiştirilerek, ceza infaz kurumunda bulunma hali doğrudan doğruya kısıtlama nedeni
olmaktan çıkarılmaktadır. Ergin kişilerin fiil ehliyetinin bulunduğundan hareketle iradeleri ön
plana çıkarılarak kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda bulunan
hükümlünün kısıtlanması esas olarak kendi isteğine bırakılmaktadır. Ancak, toplam beş yıl veya
daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazı bakımından hükümlünün kısıtlanması hususu
kişiliğinin veya malvarlığının korunması kriterine bağlanarak, bu konuda vesayet makamına
takdir hakkı verilmektedir.
Düzenlemeye göre, kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda
bulunan ergin bir kişinin isteği üzerine hakkında kısıtlama kararı verilebilecek veya kendisine
kayyım atanabilecektir.
Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz
kurumunda bulunan ergin bir kişinin bu durumu, vasi atanmasına ilişkin isteği bulunmasa dahi
cezayı yerine getirmekle görevli makam tarafından derhal vesayet makamına bildirilecektir.
Vesayet makamı, kişiliğinin veya malvarlığının korunması bakımından gerekli görmesi halinde
kişiyi kısıtlayabilecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre vesayet makamı, birinci veya ikinci fıkra uyarınca
karar vermeden önce hükümlüyü dinleyecektir.
MADDE 6- Maddeyle, 4721 sayılı Kanunun 409 uncu maddesinde değişildik
yapılmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi, Anayasa Mahkemesinin 25/1/2023 tarihli ve
E: 2020/30; K: 2023/12 sayılı kararıyla, bağlantılı olması nedeniyle 436 ncı maddenin birinci
fıkrasının (6) numaralı bendiyle birlikte iptal edilmiştir. Teklifle söz konusu 436 ncı madde,
iptal gerekçeleri dikkate alınarak yeniden düzenlenmektedir. Bu itibarla, akıl hastalığı veya akıl
zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya karar verilebilmesi için aranan resmî sağlık kurulu raporunun
tanzimi açısından gereklilik bulunması halinde 436 ncı madde hükümlerinin uygulanabileceği
belirtilerek maddedeki iptale konu hüküm yeniden düzenlenmektedir. Böylelikle akıl hastalığı
veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya karar verilebilmesi için aranan resmî sağlık kurulu
raporunun alabilmesinin temini amacıyla 436 ncı maddenin birinci fıkrasında belirtilen usule
başvurulabilecektir.
MADDE 7- Maddeyle, 4721 sayılı Kanunun 436 ncı maddesinin birinci fıkrasının (6)
numaralı bendinde değişiklik yapılmaktadır.
Söz konusu bentte yer alan “ve gerektiğinde kişi, hekim ön raporu üzerine en fazla yirmi
gün süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebilir.” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 25/1/2023
tarihli ve E: 2020/30; K; 2023/12 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve iptal kararının Resmî
Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.
Söz konusu karar, 27/6/2023 tarihli ve 32234 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Maddenin birinci fıkrasının (5) numaralı bendinde akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol
veya uyuşturucu madde bağımlılığı ve ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalığı olanlar hakkında
ancak resmî sağlık kurulu raporu alındıktan sonra koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına
karar verilebileceği düzenlenmiştir. Maddenin aynı fıkrasının (6) numaralı bendinde ise resmî
sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla gerektiğinde kişinin hekim Ön raporu
üzerine en fazla yirmi gün süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebileceği hükmüne yer
verilmiştir.
Anayasa Mahkamesinin iptal kararında, hekim ön raporu üzerine sağlık kuruluşuna
yerleştirilen kişinin bu yerleştirme kararına karşı başvurulabileceği herhangi bir yol
öngörülmediğinden ve bu konuda başvuru imkânı sağlayan başkaca bir yasal düzenleme de
bulunmadığından kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı sınırlanan kişiye aşın külfet yüklendiği ve
kuralla getirilen sınırlamanın orantılı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Teklifle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen gerekçelere uygun bir şekilde
hekim ön raporu üzerine sağlık kuruluşuna yerleştirilen kişinin bu yerleştirme kararma karşı
başvurabileceği bir itiraz mekanizması oluşturulmakta ve söz konusu (6) numaralı bent yeniden
düzenlenmektedir. Buna göre resmî sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla
gerektiğinde kişinin, hekim ön raporu üzerine en fazla yirmi gün süreyle sağlık kuruluşuna
yerleştirilebileceği, yerleştirme kararının derhal ilgiliye ve yakınlarına bildirileceği, ilgili ve
yakınlarının bu karara karşı bildirimden itibaren on gün içinde denetim makamına itiraz
edebileceği ve nihayetinde itirazın denetim makamınca ivedilikle karara bağlanacağı hükme
bağlanmaktadır.
MADDE 8- Maddeyle, 4721 sayılı Kanunun 471 inci maddesi değiştirilmektedir.
Madde, Anayasa Mahkemesinin 22/3/2023 tarihli ve E: 2022/105; K: 2023/54 sayılı
kararıyla 407 nci maddeyle birlikte iptal edilmiştir. Teklifle söz konusu 407 nci madde, iptal
gerekçeleri dikkate alınarak yeniden düzenlenmektedir. 407 nci maddede yapılması öngörülen
düzenlemelere bağlı olarak hükümlülerde vesayetin sona ermesi halleri bu maddeyle yeniden
düzenlenmektedir.
Maddenin birinci fıkrasında, özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı
bulunan kişi üzerindeki vesayetin, hapis hâlinin hukuka uygun bir şekilde sona ermesiyle
kendiliğinden ortadan kalkacağı hükme bağlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, hapis hâlinin devamı süresince vesayetin sona
erdirilebileceği haller düzenlenmiştir. Buna göre, toplam beş yıldan az olan hapis cezasının
infazına bağlı olarak verilen kısıtlama kararları bakımından kişinin isteminin bulunması;
toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazına bağlı olarak verilen
kısıtlama kararları bakımından ise kişinin talebi üzerine kişiliğinin veya malvarlığının
korunması sebebinin ortadan kalkması hâlinde vesayet sona erdirilebilecektir.
MADDE 9- Maddeyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun adli para cezalarının
düzenlendiği 52 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Ceza adalet sistemimizde adli para
cezasının belirlenmesinde gün para cezası sistemi kabul edilmiştir. Bu sistem uyarınca
kanunlarda belirtilen sınırlar çerçevesinde adli para cezasının gün karşılığı belirlendikten sonra
bir güne karşılık gelen adli para cezası miktarına göre hesaplama yapılmaktadır. Düzenlemeyle,
suçla daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanması amacıyla bir güne karşılık
gelen adli para cezasının alt ve üst miktarında artış yapılmaktadır.
MADDE 10- Maddeyle, 5237 sayılı Kanunun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasında
düzenleme yapılmaktadır.
Maddenin altıncı fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 26/10/2023 tarihli ve E: 2023/132; K:
2023/183 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve iptal kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dört ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Söz konusu karar, 8/12/2023
tarihli ve 32393 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Maddenin altıncı fıkrasında yapılan değişiklikle, Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçeleri dikkate alınmak suretiyle örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme fiili,
müstakil bir suç olarak düzenlenmektedir. Belirtmek gerekir ki, bu fıkra hükmünün sadece
silahlı örgütler hakkında uygulanması nedeniyle suçun cezasının belirlenmesinde maddenin
üçüncü fıkrası da dikkate alınmıştır. Ayrıca, örgüt adına suç işleyen kişi hem işlediği suçtan
hem de bu fıkrada düzenlenen örgüt adına suç işleme suçundan ayrı ayrı cezalandırılacaktır.
MADDE 11- Maddeyle, 5237 sayılı Kanunun 314 üncü maddesine yeni bir fıkra
eklenmektedir.
Düzenlemeyle, 314 üncü madde kapsamındaki silahlı örgütler bakımından örgüte üye
olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme fiili, müstakil bir suç olarak kabul edilmektedir.
Teklifle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gereğince 220 nci maddede yapılan değişikliğe
uyum sağlanması ve uygulamada meydana gelebilecek tereddütlerin önlenmesi amacıyla bu
fiil, doğrudan 314 üncü maddede düzenlenmektedir. Ayrıca, örgüt adına suç işleyen kişi hem
işlediği suçtan hem de bu fıkrada düzenlenen örgüt adına suç işleme suçundan ayrı ayrı
cezalandırılacaktır.
Belirtmek gerekir ki, 314 üncü maddede düzenlenen suç, 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 3 üncü maddesinde terör suçu olarak kabul edildiği için 3713 sayılı Kanunun 5 inci
maddesi uygulanacak ve verilen ceza yarı oranında artırılacaktır.
MADDE 12- Maddeyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci
maddesinde değişiklik yapmak suretiyle koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemlerinin
kapsamı genişletilmektedir. Düzenlemeyle, temel hak ve özgürlüklerin daha güçlü bir şekilde
korunması ve muhtemel hak ihlallerinin önlenmesi amaçlanmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının (k) bendinde yapılan düzenlemeyle, yakalama ve tutuklama
işlemlerinin yanında “adli kontrol” işlemlerine karşı da kanunda öngörülen başvuru
imkânlarından yararlandırılmayan kişilerin tazminat isteminde bulunabilecekleri kabul
edilmektedir. Böylelikle, adli kontrol işlemlerinin de başvuru imkânlarından yararlandırılma
bakımından yakalama ve tutuklama işlemleriyle aynı güvenceye kavuşturulması
öngörülmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendinde
belirtilen “özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak
amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul
etmek” adli kontrol yükümlülüğü ile (j) bendinde belirtilen “konutunu terk etmemek” adli
kontrol yükümlülüğü altında geçen sürelerin, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan
mahsup edileceği öngörülmüştür.
Maddenin birinci fıkrasına eklenen (1) bendiyle, konutunu terk etmemek veya
uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye
yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki
adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya
beraatlerine karar verilen kişilerin, tazminat isteminde bulunabilmelerine imkân tanımaktadır.
Diğer yandan, maddenin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, maddeye eklenen (1)
bendinde sayılan adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya
yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilere, ilgili merciler tarafından tazminat
haklarının bulunduğunun bildirileceği hüküm altına alınmaktadır.
MADDE 13- Maddeyle 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinde değişiklik
yapılmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle. Ceza Muhakemesi Kanununun 141
inci maddesinin birinci fıkrasının (e), (f) ve (1) bentleri kapsamındaki istemler bakımından 6384
sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmektedir.
Değişiklikle, koruma tedbirleri nedeniyle yapılacak bu tazminat istemlerinin 6384 sayılı
Kanunla kurulan Tazminat Komisyonuna yapılması Öngörülmekte ve bu istemlerin idari
başvuru yoluyla hızlı bir biçimde sonuçlandırılması amaçlanmaktadır. Böylelikle, tespiti
herhangi bir yargılama yapılmasını gerektirmeyen tazminat istemleri hakkında kısa sürede
karar verilmesi sağlanmış olacaktır.
Belirtmek gerekir ki, 6384 sayılı Kanun kapsamında olmasına rağmen ağır ceza
mahkemesine yapılan istemler, ağır ceza mahkemesi tarafından Komisyona gönderilecektir.
Ayrıca, ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren ve girmeyen istemler birlikte yapılmış ise
ağır ceza mahkemesi, görev alanına girmeyen istemleri ayırmak suretiyle Komisyona
gönderecek, görev alamna giren istemlere yönelik ise yargılama faaliyetine devam edecektir.
Bu gibi durumlarda başvuru süresi bakımından, ağır ceza mahkemesine yapılan istem tarihi
esas alınacaktır.
Maddenin beşinci fıkrasında yapılan değişiklikle, Teklifte yer alan sürelerin
yeknesaklaştırılmasına ilişkin düzenlemelere uyum sağlanması amaçlanmaktadır.
Ayrıca maddenin sekizinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, ağır ceza mahkemesinin
kararına karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine karar bölge adliye mahkemesince yerinde
görülmezse, bölge adliye mahkemesinin işin esası hakkında karar vereceği ve verilen bu kararın
kesin olacağı hükme bağlanmaktadır.
MADDE 14- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 144 üncü maddesinde değişiklik
yapılmaktadır. Teklifle 141 inci maddede adli kontrol yükümlülüklerine ilişkin yapılması
öngörülen düzenlemeye uyum sağlanmaktadır.
MADDE 15- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 231 inci maddesinde değişiklik
yapılmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, 19. yüzyılda onarıcı adalet
anlayışının bir sonucu olarak, Anglo-Sakson hukuk sisteminde ortaya çıkmıştır. Bu kurum,
Ülkemiz ceza adalet sistemine ise ilk kez 2005 yılında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile
yalnızca suça sürüklenen çocuklar haklarında uygulanmak üzere girmiştir. Ardından 2006
yılında Ceza Muhakemesi Kanununda 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle birlikte,
yetişkinler bakımından da uygulanma imkânına sahip olmuştur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki kararı birden
barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan ve bu nedenle hüküm
ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması
hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu hükmün üzerine
inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece
ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır. Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kurumuna göre kanuni koşulları sağlayan kişiler hakkındaki mahkûmiyet hükmü,
denetim süresi içinde, kendine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmeleri ve kasıtlı yeni bir
suç işlememeleri kaydıyla, kişiler hakkında hukuken bir sonuç doğurmaz. Yargıtay Ceza Genel
Kurulu da 19/2/2008 tarihli ve 346-25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında bu tespiti
yapmıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, yaklaşık on dokuz yıllık uygulaması
süresince özellikle çocuklar bakımından “lekelenmeme hakkı” başta olmak üzere birçok faydalı
görev ifa etmiştir. Nitekim kurumun bu işlevi dikkate almayarak, Anayasa normları başta olmak
üzere hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesine uygun olarak Devletin suç ve ceza politikasını
belirleyen kanun koyucu tarafından kurumun daha etkin ve verimli uygulanabilmesi amacıyla
5560, 5728, 6008, 6545 ve 7445 sayılı kanunlarla 231 inci maddede bazı değişiklikler
yapılmıştır.
Bununla birlikte. Anayasa Mahkemesinin 1/6/2023 tarihli ve E: 2022/120; K: 2023/107
sayılı kararıyla 231 inci maddenin beş ilâ on dördüncü fıkralarında düzenlenen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilişkin düzenlemeler iptal edilmiş ve iptal kararının
Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiştir. Söz konusu iptal kararı, 1/8/2023 tarihli ve 32266 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlan
bakımından itiraz kanun yolunun etkili bir kanun yolu olarak görev ifa etmediğini, yargılamanın
başında sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğinin sorulmasının
sanık üzerinde baskı oluşturduğunu ve bu baskı altında kabul edilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararının istinaf kanun yolundan feragat sonucunu taşıyan bir duruma neden
olduğunu, ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarıyla birlikte verilen müsadere
kararlarının infazına ilişkin bir düzenleme olmadığını belirtmiştir.
Maddeyle, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri dikkate alınmak suretiyle hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kurumu yeniden düzenlenmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için sanık hakkında
yapılan yargılama sonunda iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına
hükmedilmesi gerekmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu olabilecek
hüküm, sadece mahkûmiyet hükmüdür. Dolayısıyla, mahkemece ancak mahkûmiyet hükmü
tesis edildiği takdirde, koşulların varlığı halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilecektir. Bu nedenle, hükmün tesisine ilişkin usul kuralları titizlikle uygulanmalı
ve 230, 231 ve 232 nci maddelere uygun olarak hüküm kurulmalıdır.
Anayasanın 35 inci maddesinde mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla
sınırlanabileceği ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı
düzenlenmiştir. Bu kapsamda maddenin beşinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararıyla birlikte verilen müsadere kararlarının hukukî sonuç
doğuracağı kabul edilmektedir. Buna göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarıyla
birlikte verilen müsadere kararları, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
kesinleşmesiyle birlikte yerine getirilecektir. Böylelikle, 4458 sayılı Gümrük Kanunu, 5607
sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamındaki müsadere
konusu eşyalar başta olmak üzere halk sağlığım ve güvenliğini etkileyen bu eşyaların müsadere
edilebilmesi sağlanmakta ve toplum yararı gözetilmektedir. Esasen mevcut düzenlemeye göre
de müsadere kararları infaz edilmekte olup, düzenlemeyle Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçesi dikkate alınarak müsadere kararlarının infazı bakımından kanuni belirlilik
sağlanmaktadır.
Maddenin altıncı fıkrasında yapılan düzenlemeyle, sanığın kabul etmemesi hâlinde,
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine ilişkin hüküm yürürlükten
kaldırılmaktadır. Maddenin on ikinci fıkrasıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına karşı istinaf yoluna başvurulabileceği kabul edilmektedir. Böylelikle, “lekelenmeme
hakkı” başta olmak üzere sanığın lehine bir kurum olma özelliğine sahip bu kurumun
uygulanabilirliğinin takdiri tamamen mahkemeye bırakılmaktadır. Buna göre mahkeme,
koşulların varlığı halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilecek; ilgili
taraflar bu karara karşı 223 üncü maddede yer alan hükümlerde olduğu gibi istinaf kanun yoluna
başvurabilecek; istinaf mercii tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması karan da bu
kararlar gibi incelenecektir.
Maddenin on birinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, maddenin on ikinci fıkrasıyla
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabileceğinin
düzenlenmesi ve istinaf mercii tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararların
223 üncü maddede yer alan hükümler gibi usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden
incelenecek olması nedeniyle, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenilmesi veya
yükümlülüklere aykırı davranılması sebebiyle açıklanan ya da yükümlülüklere aykırı
davranması sebebiyle yeniden kurulan hükme itiraz edilebileceği kabul edilmektedir.
Böylelikle, usul ekonomisi dikkate alınmak suretiyle daha önce her yönüyle istinaf kanun yolu
denetiminden geçen bu kararların açıklanması veya yeniden kurulması üzerine verilen hükme
karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilmesi imkânı getirilmektedir. İtiraz mercii ancak fıkradaki
koşullarla sınırlı olarak bir değerlendirme yapabilecektir.
Belirtmek gerekir ki, 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanunla maddenin on ikinci
fıkrasında değişiklik yapılarak itiraz merciinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararım ve hükmü, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden inceleyeceği kabul
edilmiş ve söz konusu değişikliğin uygulamadaki olumlu sonuçları elde edilmeye başlanmıştır.
Ancak, Anayasa Mahkemesinin söz konusu düzenlemeyle ilgili verdiği iptal kararı somasında
maddenin onikinci fıkrasında düzenleme yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Maddenin onikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, 272 nci maddenin üçüncü fıkrası
hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf
yoluna başvurulabileceği kabul edilmektedir. Buna göre, istinaf yoluna başvurulamayacak
hükümler hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları hariç olmak üzere
diğer hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı istinaf yoluna
başvurulabilecektir. Belirtmek gerekir ki, istinaf yolunda karar ve hüküm, istinaf mercii
tarafından 223 üncü maddede yer alan hükümler gibi 272 nci ve devamı maddeler de dikkate
alınmak suretiyle usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden incelenecektir.
Düzenlemeyle, istinaf incelemesi akabinde bölge adliye mahkemesi tarafından verilen
kararlar hakkında 286 ncı madde hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmektedir. Buna göre,
bölge adliye mahkemesi tarafından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlan
bakımından temyiz edilebilirlik değerlendirmesi 286 ncı madde uyarınca yapılacaktır. Temyiz
edilemez nitelikteki hükümlere ilişkin verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları
temyiz edilemeyecek, temyiz edilebilir nitelikteki hükümlere ilişkin verilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararları ise ilgililer tarafından temyiz edilebilecektir.
Ayrıca, 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye
mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi halinde temyiz yoluna gidilebileceği açıkça
düzenlenmektedir. Buna göre, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 47 nci maddesiyle uyumlu
olarak temyiz yoluna başvurulamayacak hükümler hakkında verilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararları hariç olmak üzere diğer hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulabileceği kabul edilmektedir. Belirtmek gerekir ki,
temyiz yolunda da karar ve hüküm, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden
incelenecektir.
Maddeyle, 231 inci maddenin uygulanma imkânı kalmadığı gerekçesiyle Anayasa
Mahkemesince iptal edilen bağlantılı diğer fıkraları da yeniden düzenlenmektedir.
MADDE 16- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 247 nci maddesinin Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilen üçüncü fıkrası yeniden düzenlenmektedir.
Maddenin üçüncü fıkrası. Anayasa Mahkemesinin 22/3/2023 tarihli ve E: 2022/145; K:
2023/59 sayılı karıryla iptal edilmiş ve iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Söz konusu karar, 10/5/2023
tarihli ve 32186 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi söz konusu fıkranın iptaline ilişkin kararında, sorgusu yapılmayan
kaçak sanık hakkında suçun işlendiğinin sabit görüldüğü ancak ceza verilmesine yer olmadığına
hükmedildiği durumlarda sanığın Anayasanın 38 inci maddesinde öngörülen masumiyetinin
ortadan kalktığına değinerek, sanığın sorgusu yapılmaksızın davanın bitirilebilmesine imkân
tanınmasının adil yargılanma hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirdiğine karar vermiştir.
Düzenlemeyle, mahkûmiyet kararının yanı sıra ceza verilmesine yer olmadığı kararı
bakımından da kaçak samğm sorgusu yapılmaksızın karar verilemeyeceği hüküm altına
alınarak, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi ve adil yargılanma hakkının daha etkin korunması
amaçlanmaktadır.
MADDE 17-Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 252 nci maddesinde değişiklik
yapılmakta ve maddeye yeni bir fıkra eklenmektedir.
Basit yargılama usulü, belirli bİr yaptırım ağırlığına kadar olan suçlar bakımından
kovuşturma evresinde duruşma açmaksızın dosya üzerinden yargılamanın
tamamlanabilmesine, ancak hâkimin gerek görmesi halinde her aşamada ya da bu usule göre
karar verildikten sonra itiraz üzerine duruşma açmak suretiyle genel usule göre yargılamaya
devam edilmesine imkân tanıyan bir usul olarak ceza muhakemesi sistemimize girmiştir.
Böylelikle, önemli veya daha ağır suçların kovuşturulması için yargılama makamlarına yeterli
zaman ve imkân sağlanmak suretiyle adalete erişimin de hızlandırılması amaçlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 22/6/2023 tarihli ve E: 2020/79; K: 2023/113 sayılı kararıyla
maddenin ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları iptal edilmiş ve iptal kararının
Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiştir. Söz konusu karar, 11/10/2023 tarihli ve 32336 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararında, basit yargılama usulünde verilmiş karara yapılan
itiraz üzerine hükmü veren mahkemece genel usule göre yargılamaya devam edilerek karar
verilmesinin tarafsız mahkemede yargılanma hakkına aykırılık oluşturduğunu ve sanığın;
vekâlet ücreti, yargılama giderinin yanlış hesaplanması gibi usule yönelik basit nedenlerle
karara itiraz etmesi durumunda dahi indirim oranının korunmamasına ilişkin düzenlemenin,
beraat eden sanığın cezalandırılması ya da önceki cezaya göre daha ağır cezaya hükmedilmesi
gibi aleyhe sonuçlar doğurabildiğini belirtmiştir. Ayrıca Mahkeme, suçluluk tespiti yapılmayan
kararlar (beraat kararı) bakımından, itirazın dışındaki yargılama süjeleri tarafından ileri
sürüldüğü hâllerde ilk aşamada verilen hükümde dörtte bir oranındaki indirim uygulanmadığı
için itiraz üzerine verilen mahkûmiyet kararında da anılan indirimin uygulanamamasının hukuk
devleti ilkesine aykırılık oluşturduğunu ifade etmiştir.
Basit yargılama usulüne ilişkin karşılaştırmalı hukuk örnekleri arasında en detaylı
düzenlemelere sahip ülke Almanya’dır. Alman Ceza Muhakemesi Kanununa göre basit
yargılama usulüne karar verip yargılamayı yapan hâkim ile itiraz üzerine genel usulde
yargılamayı yapan hâkim aynı hâkimdir. Anayasa Mahkemesince iptal edilen 252 nci madde
hükümleri de diğer ülke örnekleriyle uyumlu olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme, basit
yargılama usulüne itiraz üzerine genel usule dönülmesi halinde dosyadaki delil durumunun
değişiklik gösterecek olması ve bu usule göre verilen hükümle hâkimin bağlı olmayacağına
ilişkin açık hüküm olması nedeniyle her iki usulde görev alan hâkimin aynı olmasının hâkimin
tarafsızlığım olumsuz etkilemeyeceği öngörülmüştür. Ancak söz konusu düzenlemelerle ilgili
olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararı vermesi nedeniyle basit yargılama usulüne itiraz
usulünde kapsamlı değişikliklerin yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, basit yargılama usulüne göre verilen
karara itiraz üzerine hükmü veren mahkemece dosyanın, o yerde birden fazla asliye ceza
mahkemesi bulunması halinde tevzi kriterlerine göre karar veren mahkeme dışında belirlenen
asliye ceza mahkemesine gönderileceği ve bu mahkemece duruşma açılarak genel hükümlere
göre yargılamaya devam olunacağı kabul edilmektedir. Tek asliye ceza mahkemesinin
bulunduğu yerlerde ise, aym mahkemede yetkili başka bir hâkim varsa, bu hâkim tarafından;
yetkili hâkimin bulunmaması halinde adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu
başkanınca görevlendirilen hâkim tarafından duruşma açılarak genel hükümlere göre
yargılamaya devam olunacaktır. Böylelikle basit yargılama usulüne göre karar veren hakim ile
genel usule göre yargılama yaparak karar verecek hakimin farklı olması sağlanmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, basit yargılama usulü uygulanarak verilen hükümlere
itiraz edilmesi üzerine, mahkemenin itirazdan önce verilen kararla bağlı olmaksızın genel
hükümlere göre karar verebileceği hükme bağlanmaktadır. Buna göre mahkeme, sanık
hakkında daha hafif ceza verebileceği gibi daha ağır ceza da verebilecek ve sanığın itiraz etmesi
halinde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan dörtte bir oranındaki indirimi
uygulamayacaktır. Ancak, itirazın mağdur, müşteki veya Cumhuriyet savcısı tarafından
yapıldığı hallerde dörtte bir oranındaki bu indirim uygulanacaktır. Böylelikle, basit yargılama
usulünün uygulanması suretiyle verilen ve beraat kararı gibi suçluluk tespiti yapılmadığı için
dörtte bir oranındaki indirimin uygulanmadığı kararlar bakımından da sanık dışındaki kişilerin
itirazı üzerine genel usule geçilmesi halinde verilebilecek mahkûmiyet kararlarında sanığın
dörtte bir oranındaki indirimden yararlanması sağlanmaktadır.
Maddeye eklenen yedinci fıkrayla, birinci fıkradaki itirazın, yargılama giderine, vekâlet
ücretine veya maddi hataya ilişkin olması halinde 268 inci maddenin ikinci fıkrası hükmünün
uygulanacağı düzenlenmektedir. Bu hükme göre mahkeme, itirazı yerinde görürse kararım
düzeltecek; yerinde görmezse dosyayı itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderecektir.
itiraz mercii işin esasına girmeksizin sadece bu sebepler yönünden incelemesini yaparak
kararını gereği için mahkemesine gönderecektir.
Belirtmek gerekir ki, itirazın, yargılama giderine, vekâlet ücretine veya maddi hataya
ilişkin olması durumunda itiraz merci tarafından yapılacak inceleme, genel usule dönülmeden
basit yargılama usulü kapsamında gerçekleştirilecek ve inceleme sonucunda duruşma
açılmaksızın dosya üzerinden karar verilecektir. Dolayısıyla yedinci fıkraya göre yapılan birinci
fıkradaki itirazın, sanık veya diğer kişiler tarafından yapılması bakımından herhangi bir farklı
sonuç ortaya çıkmayacak ve sanığın dörtte bir oranındaki indirim hakkı korunacaktır.
Maddeyle, 252 nci maddenin uygulanma imkânı kalmadığı gerekçesiyle iptal edilen
bağlantılı diğer fıkraları da yeniden düzenlenmektedir.
MADDE 18-Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 273 üncü maddesinde değişiklik
yapılmaktadır.
Muhakeme hukuku, düzenlediği alan itibarıyla birçok farklı süreyi bünyesinde
barındırmaktadır. Soyut bir kavram olan zamanın somut bir kesimini ifade eden süre, hukuki
bir olayın meydana gelmesi veya işlemin tesis edilmesi üzerine yapılacak adli işlemler
dolayısıyla muhakeme hukuku bakımından önemli bir niteliğe sahiptir.
Ceza ve hukuk yargılamasında, kanun yollarına başvuruda farklı sürelere yer verilmesi,
muhakeme süj elerinin adalete erişimini güçleştirebilmekte, hak arama yollarının
kullanılmasında karışıklığa sebebiyet verebilmekte ve hak kayıplarına neden olabilmektedir.
1/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunuyla,
istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru süresi “iki hafta” olarak belirlenmiştir.
Teklifle, hak arama hürriyetinin daha etkin bir şekilde kullanabilmesi amacıyla 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu, 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun ilgili maddelerinde yapılan
düzenlemelerle, kanun yoluna ilişkin olup “gün” olarak belirlenen sürelerin “hafta” ve “ay”
şeklinde değiştirilmesi suretiyle 6100 sayılı Kanunla uyum sağlanmaktadır. Sürelerin bu şekilde
yeknesaklaştırılması, ceza ve hukuk yargılamaları bakımından muhakeme süjelerinin olası hak
kayıplarının önlenmesine katkıda bulunacaktır.
Öte yandan, 5271 sayılı Kanuna göre, istinaf veya temyiz kanun yoluna başvuru süresi,
hükmün ilgilinin hazır bulunduğu duruşmada açıklanması, bir başka ifadeyle tefhim edilmesi
durumunda bu tarihten, yokluğunda açıklanması durumunda ise ilgiliye tebliğ tarihinden
itibaren başlamaktadır.
Ceza muhakemesi uygulamasında hükmün gerekçesi, hüküm açıklandığında değil,
gerekçeli kararın yazılmasından sonra taraflara tebliğ edilmektedir. Hükmün açıklandığı
duruşmada hazır bulunan taraf bakımından kanun yoluna başvuru süresi, hükmün açıklandığı
tarih itibarıyla başlamaktadır. Kanun yoluna başvurmayı düşünen taraf, hükmün gerekçesini
öğrenmek suretiyle iddia ve savunmalarım ileri sürebilmek için süre tutum dilekçesi vermekte,
bilahare gerekçeli kararın tebliği üzerine de ayrıntılı istinaf veya temyiz dilekçesini
vermektedir. Bu uygulama, muhakeme süjeleri bakımından külfet oluşturduğu gibi emek ve
zaman israfına da neden olmaktadır.
6100 sayılı Kanunla, kanun yollarına başvuru sürelerinin, kararın tebliğinden itibaren
başlayacağı kabul edilmiştir. Teklifle, hak arama hürriyetinin daha etkin bir şekilde
kullanılabilmesi amacıyla 2004 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanunun ilgili maddelerinde
yapılan düzenlemelerle, 6100 sayılı Kanunda olduğu gibi istinaf veya temyiz kanun yoluna
başvuru sürelerinin hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ edildiği tarihten itibaren başlayacağı
hüküm altına alınmaktadır. Böylelikle, hüküm ilgiliye tefhim edilmiş olsa bile, istinaf veya
temyiz süresinin tefhim tarihinden değil, hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ edildiği tarihten
itibaren başlaması sağlanmaktadır.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi de 261112023 tarihli ve E: 2022/144; K: 2023/137 sayılı
kararıyla 5271 sayılı Kanunun 273 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan . .hükmün açıklanmasından itibaren.. ibaresini iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesi söz
konusu iptal kararında, kanun yoluna başvuru süresinin hükmün tefhimiyle başladığı
durumlarda, hükmün gerekçesini bilmeyen tarafın istinaf kanun yoluna başvuru hakkını gereği
gibi kullanamayacağım, kanun yoluna başvuru hakkının kullanılabilmesi için gerekçenin
taraflara bildirilmesi gerektiğini vurgulayarak mahkemeye erişim hakkına getirilen
sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve kişilerin mahkemeye erişim hakkından
yararlanmasında bireysel yarar arasında makul bir orantının kurulamadığına karar vermiştir.
Maddeyle, bu kapsamda 5271 sayılı Kanunun 273 üncü maddesinde gerekli
düzenlemeler yapılmaktadır.
MADDE 19- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 291 inci maddesinde değişiklik
yapılmaktadır. Teklifle ceza muhakemesinde istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru süreleri,
“iki hafta” olarak belirlenmekte ve sürelerin kararın tebliğiyle başlayacağı kabul edilmektedir.
Bu husus 5271 sayılı Kanunun 273 üncü maddesinin değişiklik gerekçesinde ayrıntılı olarak
açıklanmaktadır. Aynı gerekçelerle 5271 sayılı Kanunun 291 inci maddesinde gerekli
düzenlemeler yapılmaktadır.
MADDE 20- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 294 üncü maddesinin birinci fıkrasına
cümle eklenmektedir. Teklifle istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru süresinin, kararın
tebliğiyle başlayacağı kabul edilmekte ve bunun için gerekli düzenlemeler yapılmaktadır. Bu
çerçevede Kanunun 295 inci maddesi de yürürlükten kaldırılmaktadır. Ancak 295 inci maddede
yer alan, Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya
aleyhine olduğunu açıkça belirtmesi gerektiğine ilişkin hüküm, ihtiyaç ve bağlantı nedeniyle
294 üncü maddeye taşınmaktadır. Böylelikle, uygulamada oluşabilecek tereddütlerin
giderilmesi amaçlanmaktadır.
MADDE 21- Teklifle, kanun yollarına başvuru süreleri ve bu sürelerin tebliğle
başlamasına dair düzenlemelere uyum sağlanması amacıyla, 5271 sayılı Kanunun 275 inci
maddesinin ikinci fıkrası ve 293 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 295 inci maddesi yürürlükten
kaldırılmaktadır.
MADDE 22- Maddenin birinci fıkrasıyla. Teklifle 5271 sayılı Kanunda yapılan
düzenlemeler bakımından uygulamada tereddüt yaşanmaması için geçiş hükümleri
düzenlenmektedir.
Birinci fıkranın (a) bendiyle, eski hale getirme kurumuna ilişkin olarak 41 inci maddenin
birinci fıkrasında süreye ilişkin yapılan değişikliğin, 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında kalkan
engeller bakımından uygulanacağı, bu tarihten önce kalkan engeller bakımından Teklifle
yapılan değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam olunacağı kabul edilmektedir.
Böylelikle 1/6/2024 tarihinden önce engelin kalktığı eski hale getirme talepleri bakımından eski
hale getirme dilekçesinin mahkemeye verilme süresi, mevcut düzenlemeye göre yedi gün
olarak uygulanmaya devam edecektir.
Birinci fıkranın (b) bendiyle, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz süresine
ilişkin 173 üncü maddenin birinci fıkrasında yapılan değişikliğin, 1/6/2024 tarihinde ve
sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanacağı, bu tarihten önce verilen kararlar hakkında
Teklifle yapılan değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam olunacağı kabul
edilmektedir. Böylelikle 1/6/2024 tarihinden önce verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararlar hakkında itiraz süresi, mevcut düzenlemeye göre onbeş gün olarak uygulanmaya
devam edecektir.
Birinci fıkranın (c) bendiyle, kanun yollarına başvuru şekli ve süreleri ile bu sürelerin
tebliğden itibaren başlamasına ve cevap sürelerine ilişkin 268, 273, 276, 277, 291, 294, 296,
297, 308, 308/A, 319 ve 320 nci maddelerde yapılan değişikliklerin, 1/6/2024 tarihinde ve
sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanacağı, 1/6/2024 tarihinden önce verilen kararlar
hakkında Teklifle bu maddelerde yapılan değişikliklerden önceki hükümler ile yürürlükten
kaldırılan hükümlerin uygulanmasına devam edileceği kabul edilmektedir. Buna göre örneğin,
1/6/2024 tarihinden önce verilen ve istinaf yoluna başvurma hakkı olanların huzurunda
açıklanan kararlar bakımından istinaf süresi, yedi gün olarak uygulanacak ve bu süre hükmün
tefhiminden itibaren başlayacaktır.
Birinci fıkranın (d) bendiyle, temyiz süresi ile bu sürenin kararın tebliğinden itibaren
işlemeye başlamasına ve cevap süresine ilişkin 291, 296 ve 297 nci maddelerde yapılan
değişikliklerin, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında olup da 1/6/2024 tarihinde ve
sonrasında verilen kararlar hakkında da uygulanacağı kabul edilmektedir.
5320 sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve
başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, bu kararlar kesinleşinceye kadar mülga 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı
fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddelerinde yer alan temyiz kanun yoluna ilişkin
hükümler ve süreler uygulanmaktadır. Teklifle, temyiz kanun yoluyla ilgili olarak Ceza
Muhakemesi Kanununun 291,296 ve 297 nci maddelerinde değişiklik yapmak suretiyle süreler
yeknesak hale getirilmektedir. Düzenlemeyle, 5320 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci
fıkrası kapsamında olan kararlar bakımından da belirlenen yeni sürelerin uygulanması
sağlanmaktadır. Böylelikle, 8 inci maddenin birinci fıkrası kapsamında olup da 1/6/2024
tarihinde ve sonrasında verilen kararlar hakkında yeni süreler uygulanacaktır. Ayrıca temyiz
süresi, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır. Bu tarihe kadar verilen kararlar
bakımından ise mevcut uygulamaya aynen devam olunacaktır.
Birinci fıkranın (e) bendiyle. Teklifle yürürlükten kaldırılan; 275 inci maddenin ikinci
fıkrası, 293 üncü maddenin ikinci fıkrası ve 295 inci maddesi hükümlerinin, 1/6/2024
tarihinden önce verilen kararlar bakımından uygulanmasına devam olunacağı kabul
edilmektedir. Teklifle kanun yollarına başvuru sürelerinin gerekçeli kararın tebliğ edildiği
tarihten itibaren başlamasına dair yapılan değişikliklerin, 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında
verilen kararlar hakkında uygulanacağının kabul edilmesi nedeniyle uygulamada tereddüt
yaşanmaması için 1/6/2024 tarihinden önce verilen kararlar bakımından 275, 293 ve 295 inci
maddelerin yürürlükten kaldırılan hükümlerinin uygulanmasına devam edilmesi
sağlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasının (a) bendiyle, bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci
maddenin onbirinci ve onikinci fıkrasında yapılan kanun yoluna ilişkin değişikliklerin,
1/6/2024 tarihi ve sonrasında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları
hakkında uygulanacağı kabul edilmektedir. Buna göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabileceğine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararlarıyla ilgili olarak 231 inci maddenin onbirinci fıkrası gereğince açıklanan veya yeni
kurulan hükme itiraz edilebileceğine ilişkin düzenlemeler ancak 1/6/2024 tarihi ve sonrasında
verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bakımından uygulanabilecektir.
Dolayısıyla, 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları
ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarıyla ilgili olarak 231 inci maddenin
onbirinci fıkrası gereğince açıklanan veya yeni kurulan hüküm bakımından bu maddeyi ihdas
eden Kanunla 231 inci maddenin onbirinci ve onikinci fıkrasında yapılan değişiklikten önceki
kanun yoluna ilişkin hükümler uygulanacaktır.
İkinci fıkranın (b) bendiyle, 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararları hakkında itiraz kanun yolunun uygulanmasına devam olunacağı kabul
edilmektedir. Dolayısıyla, 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararlan hakkında itiraz yoluna başvurulabilecek ve bu itirazlar, bu maddeyi ihdas
eden Kanunla 231 inci maddenin onikinci fıkrasında yapılan değişiklikten önceki hükümlere
göre sonuçlandırılacaktır.
ikinci fıkranın (c) bendiyle, 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararlarıyla ilgili olarak 231 inci maddenin onbirinci fıkrası gereğince hükmün
açıklanması veya yeniden kurulması halinde, bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci
maddenin onbirinci fıkrasında yapılan değişiklikten önceki kanun yoluna ilişkin hükümler
uygulanacağı kabul edilmektedir. Böylelikle, istinaf kanun yolu incelemesinden geçmemiş
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bakımından denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması
nedeniyle hükmün açıklanması ya da yeniden kurulması halinde açıklanan veya yeni kurulan
hükmün tabi olduğu kanun yolu korunmaktadır.
İkinci fıkranın (d) bendiyle, 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararları bakımından sanığın kabul etmesi şartının aranmaya devam olunacağı
kabul edilmektedir. Belirtmek gerekir ki, bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin
altıncı fıkrasında yapılan düzenlemeyle “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” hükmü 5mrürlükten kaldırılmaktadır.
Dolayısıyla mahkeme, sanığın kabul etmemesi halinde de koşulların varlığı halinde hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilecektir. Bununla birlikte, bu maddeyi ihdas eden
Kanunla 231 inci maddenin onbirinci ve onikinci fıkrasında yapılan kanun yoluna ilişkin
değişikliklerin, 1/6/2024 tarihi ve sonrasında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararları hakkında uygulanacağının kabul edilmesi nedeniyle bu tarihten önce verilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararları bakımından sanığın kabul etmesi şartı aranmaya
devam edecek ve sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilemeyecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasıyla, 141 inci maddede yapılan düzenlemelerin 1/6/2024
tarihinden sonra kesinleşen karar veya hükümler bakımından uygulanması öngörülmektedir.
Maddenin dördüncü fıkrasıyla, 142 nci maddede yapılan değişikliklerin yürürlüğe girme
tarihi ve uygulama koşulları belirlenmektedir. Buna göre 142 nci maddede yapılan
değişiklikler, 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında yapılan istemler bakımından uygulanacaktır. Bu
tarihten önce yapılan istemler; 6384 sayılı Kanun uyarınca kurulan Komisyona
gönderilmeyecek, 142 nci maddede yapılan değişiklikten önceki hükümlere göre yargı
mercilerince sonuçlandırılacak ve kesinleşecektir. Komisyon, 141 inci maddenin birinci
fıkrasının (e), (f) ve (1) bentleri kapsamında 1/6/2024 tarihinden sonra yapılan istemlere
bakacaktır. 142 nci maddenin sekizinci fıkrasında yapılan değişiklik de 1/6/2024 tarihinde ve
sonrasında yapılan istemler bakımından uygulanacak, bu tarihten önce yapılan istemler
koşulları bulunması halinde temyiz kanun yoluna tabi olacak, bu tarihten sonra yapılan istemler
ise istinaf kanun yolunda kesinleşecektir. Bu fıkrada yer alan düzenlemeler ile bu maddeyi ihdas
eden Kanunla 142 nci maddede yapılan değişiklikler, mülga 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan
veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun uyarınca yapılan veya
yapılacak olan istemler hakkında da kıyasen uygulanacaktır.
Maddenin beşinci fıkrasıyla, Türk Ceza Kanununun 282, 314 ve 315 inci maddelerinde
veya Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde düzenlenen
suçların bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde 133 üncü madde gereğince yargı mercilerince kayyım atanmasına
karar verildiği takdirde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süreyle Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunun kayyım olarak atanabilmesine imkân tanımaktadır. Belirtmek
gerekir ki. Fonun kayyımlık görevi soruşturma ve kovuşturma sürecince devam edecek olup,
soruşturma ve kovuşturmanın sonuçlanması halinde ise bu görev sona erecektir. Ayrica,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kayyım olarak atanması halinde, kayyımlık hak ve
yetkilerine ilişkin olarak Bankacılık Kanunu ve Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesine Dair Kanunun 19 ve 20 nci maddesi hükümlerinin kıyasen uygulanacağı hüküm
altına alınmaktadır.
Düzenlemeyle, hak kayıplarının önlenmesi ve uygulamada oluşabilecek tereddütlerin
giderilmesi amaçlanmaktadır.
MADDE 23- Maddeyle, 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanunun adı ile “Amaç” başlıklı 1
inci maddesi değiştirilmektedir. Teklifle, 6384 sayılı Kanunun kapsamı ve buna bağlı olarak
Komisyonun görev tanımının genişletilmesi sebebiyle Kanunun adı ile amacında değişiklik
yapılmaktadır.
MADDE 24- Maddeyle, 6384 sayılı Kanunun “Kapsam” başlıklı 2 nci maddesinde
değişiklik yapmak suretiyle Komisyonun görev alam genişletilmektedir.
Anayasanın 148 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 45 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının, başka
bir ifadeyle kanunda öngörülmüş idarî ve adlî başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekmektedir. Bu düzenlemeler bireysel başvurunun ikincil olma niteliğinin bir gereğidir.
Ancak, makul sürede sonuçlandırılamayan yargı süreçleri sebebiyle oluşan manevi zararların
tazminine yönelik idarî veya adlî herhangi bir başvuru yolu bulunmadığından, bu tür zararların
tazmini için doğrudan Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmaktadır.
Bu durumun oluşturduğu iş yükünü azaltmak amacıyla ilk olarak 6384 sayılı Kanuna,
25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanunla eklenen geçici 2 nci maddeyle maddenin yürürlüğe
girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edilmesi ile mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da
hiç icra edilmemesine yönelik bireysel başvuruların, kabul edilemezlik kararı sonrasında
yapılacak müracaat üzerine Komisyon tarafından sonuçlandırılması imkânı getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 31/7/2018 tarihinden sonra yapılan aynı mahiyetteki bireysel
başvuruları inceleyip sonuçlandırmaya devam etmiş ise de 5/7/2022 tarihli ve 2021/58970
numaralı pilot kararında; yapılan düzenlemeye rağmen makul sürede yargılanma hakkına
ilişkin olarak yapısal bir sorun bulunduğunu vurgulamış ve bu yapısal sorunun giderilmesi
amacıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle ortaya çıkacak zararların tazmin
edilmesi için Anayasanın40 mcı maddesi gereğince bireysel başvurudan önce etkili bir başvuru
yolunun oluşturulması gerektiğini belirtmiştir.
6384 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanunla
değişiklik yapılarak, 9/3/2023 tarihi itibarıyla, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi
ile mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da hiç icra edilmemesine yönelik
bireysel başvuruların da kabul edilemezlik kararı sonrasında yapılacak müracaat üzerine
Komisyon tarafından sonuçlandırılmasına imkân tanınmıştır.
Anayasa Mahkemesi 25/7/2023 tarihli ve 2023/18536 numaralı kararında, 7445 sayılı
Kanunla makul sürede yargılanma hakkı ihlali iddiaları yönünden müracaat edilebilecek idarî
veya adlî bir mekanizma kurulmadığını, bu kapsamdaki başvuruların doğrudan Anayasa
Mahkemesine yapılmasına devam edildiğini, dolayısıyla pilot karar olarak verdiği 2021/58970
numaralı kararının gereğinin tam olarak yerine getirilmediğini belirterek, makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı
kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle düşme kararı vermiştir. Anayasa Mahkemesi 9/3/2023
tarihinden sonra aynı konuda yapılmış bireysel başvurular bakımından da düşme kararları
vermeye devam etmektedir.
Düzenlemeyle uzun yargılamadan kaynaklı ihlal iddiaları bakımından daha kolay
erişilebilir, hızlı işleyen ve birincil nitelikte bir başvuru yolu oluşturulmakta ve ilgiliye
Komisyona müracaat imkânı tanınmaktadır.
Ayrıca hâlihazırda ağır ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde yer
alan koruma tedbirleri ile Teklifle aynı kapsama dâhil edilen (1) bendindeki koruma
tedbirlerinden kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemleri bakımından da Komisyona
müracaat imkânı getirilmektedir. Böylelikle tespiti herhangi bir yargılama yapılmasını
gerektirmeyen bazı tazminat istemlerinin hızlı bir şekilde sonuçlandırılmasına imkân
sağlanmaktadır.
MADDE 25- Maddeyle, 6384 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde değişiklik
yapılmaktadır. Teklifle Kanunun adı, kapsamı ve amacının değiştirilmesine bağlı olarak uyum
düzenlemesi yapılmaktadır.
MADDE 26- Maddeyle, 6384 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine yeni fıkralar
eklenmektedir. Düzenlemeyle, Komisyonun yaptığı giderlerin Adalet Bakanlığı bütçesinden
karşılanması ve Komisyona bilirkişi incelemesi yaptırabilme yetkisinin verilmesi hükme
bağlanmaktadır. Bu düzenlemeler heyetler bakımından da geçerli olacaktır.
MADDE 27- Maddeyle, 6384 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde düzenleme
yapılmaktadır. Teklifle ihdas edilen 5/A ve 5/B maddeleriyle, Tazminat Komisyonuna
yapılacak müracaatlarla ilgili yeni usuller belirlendiğinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
başvurmuş olanların Komisyona yapacağı müracaatın şekli ve süresine ilişkin olan 5 inci
maddenin başlığı buna uygun olarak yeniden düzenlenmektedir.
Maddeye eklenen beşinci fıkrayla, Komisyona elektronik ortamda da müracaat
edilebileceği ve müracaatların elektronik ortamda yapılmasına ilişkin usul ve esasların
Bakanlık tarafından belirleneceği hükme bağlanmaktadır.
MADDE 28- Maddeyle, 6384 sayılı Kanuna 5/A maddesi eklenmektedir.
Kanunun kapsamının genişletilmesine bağlı olarak, ihdas edilen bu maddeyle
yargılamalamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla Komisyona yapılacak
müracaatların şekil ve süresine yönelik düzenleme yapılmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasıyla, 2 nci maddenin üçüncü fıkrasının (a) bendi kapsamında
kalan, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku
kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla manevi tazminat
taleplerine ilişkin müracaatların; soruşturma, kovuşturma veya yargılama sürecinde ya da en
geç bunların kesin bir kararla sonuçlandığının öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde yapılacağı
hükme bağlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasıyla, müracaatta bulunan kişinin dilekçesinde; açık kimlik ve
adresini, zarara uğradığı işlemi, zararın nitelik ve niceliğini belirtmesi ve bunların belgelerini
dilekçesine eklemesinin gerekli olduğu düzenlenmektedir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, müracaat dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği
durumunda eksikliğin bir ay içinde giderilmesinin, aksi hâlde istemin reddedileceğinin
Komisyon tarafından ilgiliye bildirileceği ve eksikliğin süresinde tamamlanmaması halinde
müracaatın reddolunacağı hüküm altına alınmaktadır.
Maddenin dördüncü fıkrasıyla, 5 inci maddenin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralarının,
bu madde uyarınca yapılacak müracaatlar hakkında da uygulanacağı belirtilmektedir.
MADDE 29- Maddeyle, 6384 sayılı Kanuna 5/B maddesi eklenmektedir. Teklifle, Ceza
Muhakemesi Kanununun 141 inci maddesinin birinci fıkrasının (e), (f) ve (1) bentlerinde yer
alan haller bakımından maddi ve manevi tazminat istemlerinin Komisyona yapılacağı kabul
edilmektedir. Kanuna eklenen bu maddeyle Komisyona yapılacak istemlere ilişkin usul ve
esaslar düzenlenmektedir.
Maddenin birinci fıkrasıyla, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemleri bakımından
Komisyona yapılacak müracaata ilişkin süreler belirlenmektedir. Kişilerin mağduriyet
yaşamalarının önlenmesi amacıyla tazminat istemlerine ilişkin müracaat süreleri, Ceza
Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesiyle uyumlu olacak şekilde düzenlenmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, Ceza Muhakemesi Kanununun 142
nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında olmasına
rağmen Komisyona yapılan istemlerin, Komisyon tarafından ağır ceza mahkemesine
gönderileceği hükme bağla… Ayrıca, Komisyonun görev alanına giren ve girmeyen
istemlerin birlikte yapılması halinde Komisyonun görev alanına girmeyen istemleri ayırmak
suretiyle ağır ceza mahkemesine göndermesi, görev alanına giren istemler bakımından ise
incelemeye devam etmesi sağlanmaktadır. Bu gibi durumlarda hak kayıplarına neden
olunmaması amacıyla başvuru süresi bakımından Komisyona yapılan istem tarihinin esas
alınacağı kabul edilmektedir.
Komisyon ile ağır ceza mahkemesi arasında görev konusunda anlaşmazlık çıkması
halinde Komisyonun görevine giren işlerin tespiti amacıyla ağır ceza mahkemesi veya
Komisyonun, kesin olarak karar verilmek üzere Ankara Bölge Adliye Mahkemesine
başvuracağı hükme bağlanmaktadır.
Komisyon, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci maddesi kapsamında bulunan ve
kendi görev alanında olmadığını değerlendirdiği istemler bakımından 6 ncı madde uyarınca
müracaatın reddine karar vermeyecek, bu istemleri değerlendirmek üzere ağır ceza
mahkemesine gönderecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasıyla. Komisyonun tazminat istemlerine ilişkin yapacağı
değerlendirmelerde Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci, 143 üncü ve 144 üncü maddelerini
de uygulayacağı düzenlenmektedir. Böylelikle Komisyonun, tazminat istemine, tazminatın geri
alınmasına ve tazminat isteyemeyecek kişilere yönelik Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri
doğrultusunda bir değerlendirme yapması sağlanmaktadır. Ayrıca, Ceza Muhakemesi
Kanununun 143 üncü maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı sonradan
kaldırılarak veya yargılamanın aleyhte yenilenmesiyle beraat kararı kaldırılarak mahkûm
edilenlerden daha önce ödenen tazminatın geri alınmasına ilişkin Komisyona yapılacak istemin.
Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacağı düzenlenmektedir.
Maddenin dördüncü fıkrasıyla, bu Kanun kapsamında Komisyona yapılacak
müracaatlar bakımından dilekçede yer alması gereken hususlar ve müracaatın elektronik
ortamda yapılması gibi usul hükümlerine atıf yapılmaktadır.
MADDE 30- Maddeyle, 6384 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde düzenleme
yapılmaktadır. Maddenin birinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, fıkradaki dokuz aylık karar
verme süresinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş olanların Komisyona
yapacağı müracaatlar bakımından uygulanacağı belirtilmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, Komisyon tarafından müracaatlar
hakkında karar verilirken. Anayasa Mahkemesi kararlarının da emsal olarak dikkate alınması
hüküm altına alınmaktadır.
Maddeye eklenen yeni üçüncü fıkrayla Komisyonun usul ekonomisini gözeterek benzer
nitelikteki müracaatları birleştirmesine ve bu dosyalar hakkında birlikte karar vermesine imkân
tanınmaktadır.
MADDE 31- Maddeyle, 6384 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinde uyum düzenlemesi
yapılmaktadır. Böylelikle, 9 uncu madde hükümlerinin mevcut uygulama alanının korunması
amaçlanmaktadır.
MADDE 32- Maddeyle, 6384 sayılı Kanıma geçici bir madde eklenmektedir. Maddenin
birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleriyle, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar
ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yapılmış bireysel başvurulardan, Anayasa Mahkemesince
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilenler ile incelemenin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle düşme kararı verilenlerin,
ilgililerin belirlenen süre içinde müracaatı üzerine Komisyon tarafından incelenmesine imkân
tanınmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, 10/10/2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 25/7/2023 tarihli
kararında (Başvuru Numarası: 2023/18536) makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla
yapılan başvuruyla ilgili olarak, etkili bir başvuru yolu oluşturulduktan sonra inceleyeceği
gerekçesiyle düşme kararı vermiştir. Mahkeme bu kararıyla, makul sürede yargılanma hakkının
ihlali iddiasıyla yapılmış ve yapılacak bireysel başvurular hakkında düşme kararı vereceğini
ifade etmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin düşme kararı verdiği bireysel başvurular
bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru imkânı doğmuştur. Ayrıca bu kararın
Resmî Gazete’de yayımlandığı 10/10/2023 tarihinden itibaren Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yapmadan, doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru imkânı oluşmuştur.
Birinci fıkranın (c) bendiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan bu
başvuruların, münhasıran iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması gerekçesiyle
kabul edilemezlik kararı vermesi neticesinde ilgililerin belirlenen süre içinde müracaatı üzerine
Komisyon tarafından incelenmesine imkân tanımaktadır.
Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarıyla, söz konusu müracaatlar ve bunların
incelenmesine ilişkin usul hükümleri düzenlenmektedir.
Maddenin dördüncü fıkrasıyla, Ceza Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesinin
ikinci fıkrası kapsamındaki istemler bakımından Komisyona 1/6/2024 tarihinden sonra
müracaat edilebileceği düzenlenmektedir. Bu tarihten önce yapılacak istemler, yargı
mercilerine yapılacak ve Ceza Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesinin değişiklikten
önceki hükümlerine göre sonuçlandırılacaktır.
Maddenin beşinci fıkrasıyla. Komisyonun iş yoğunluğu dikkate alınarak iş yükü
dengesini ve Komisyonun verimli bir şekilde çalışmasını sağlamak amacıyla ilave heyetlerin
oluşturulabilmesine imkân sağlanmaktadır.
MADDE 33- Maddeyle, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 6 ncı
maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Mevcut 6 ncı maddeye göre sağlık ve cinsel hayat
dışındaki özel nitelikli kişisel verilerin işlenebilmesi, sadece ilgili kişinin açık rızasının
bulunması veya kanunlarda öngörülmesi halinde mümkündür. Sağlık ve cinsel hayata ilişkin
özel nitelikli kişisel veriler ise açık rızanın dışında sadece kamu sağlığının korunması, koruyucu
hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetlerinin
finansmanı, yönetimi ve planlanması amacıyla işlenebilmektedir. Buna göre mevcut düzenleme
uyarınca sağlık verisini sadece Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı ile sağlık
kuruluşları işleyebilmektedir. Ancak başta sigortacılık sektörü, çalışma mevzuatı, iş sağlığı ve
güvenliği ile sosyal hizmetler alanlarında sağlık verisine ihtiyaç bulunmaktadır.
Değişiklikle, özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartları, güncel ihtiyaçlar ve Avrupa
Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü nazara alınarak yeniden düzenlenmektedir. Maddenin ikinci
fıkrasında özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesinin yasak olduğuna dair hüküm muhafaza
edilmekte ve özel nitelikli kişisel verilerin işlenebileceği haller tahdidi olarak sayılmaktadır. Bu
fıkrada sayılan hallerden birinin varlığı halinde özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi mümkün
olacaktır.
ikinci fıkranın (a) bendine göre, ilgili kişinin açık rızasının bulunması halinde özel
nitelikli kişisel verileri işlenebilecektir.
Fıkranın (b) bendine göre, kanunlarda açıkça öngörülen hallerde özel nitelikli kişisel
veriler işlenebilecektir. Örneğin; 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu uyarınca ceza mahkûmiyetine
ilişkin verilerin işlenmesi ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 5 inci maddesi
uyarınca kişilerin parmak izlerinin alınması bu bent kapsamında değerlendirilecektir.
Fıkranın (c) bendinde fiili imkânsızlık nedeniyle rızasını açıklayamayacak durumda
bulunan veya rızasına hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının
hayatı veya beden bütünlüğünün korunması için zorunlu olması halinde özel nitelikli kişisel
verilerin işlenmesine imkân tanınmaktadır. Örneğin; herhangi bir sebeple bilinç kaybından
ötürü rızasını açıklayamayacak durumda olan kişinin hayatının veya beden bütünlüğünün
korunması amacına mahsus olarak kan grubu ve geçirilen hastalıklar gibi özel nitelikli kişisel
verileri işlenebilecektir.
Fıkranın (ç) bendi uyarınca, ilgili kişinin özel nitelikli kişisel verilerini alenileştirmesi
halinde, bu verilerin alenileştirme iradesine uygun olarak işlenmesine imkân tanınmaktadır.
Örneğin; bir kişinin acil durumlarda kullanılması için, herkesçe erişilebilir bir alanda paylaşmış
olduğu kan grubu ve alerji bilgileri gibi kişisel verilerinin bu amaca uygun olarak işlenmesi ve
kullanılması hukuka uygun olacaktır.
Fıkranın (d) bendine göre özel nitelikli kişisel veriler, bir hakkın tesisi, kullanılması
veya korunması için zorunlu olması halinde işlenebilecektir. Örneğin; iş sözleşmesinin sona
ermesinden sonra açılması muhtemel davalarda savunma hakkının kullanılması bakımından
işverenin eski işçisine ait sağlık verilerini saklamaya devam etmesi bu kapsamda
değerlendirilebilecektir. Aynı şekilde, engelli bir kişinin özel tüketim vergisinden istisna olarak
araç alma hakkından yararlanabilmesi için bu kişinin engelli raporunun vergi dairesi tarafından
işlenmesi de mümkün olacaktır.
Fıkranın (e) bendiyle, özel nitelikli kişisel verilerin; kamu sağlığının korunması,
koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık
hizmetlerinin planlanması, yönetimi ve finansmanı amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında
bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından işlenmesinin gerekli olması, başka
bir veri işleme şartı olarak düzenlenmektedir. Buna göre, Sağlık Bakanlığı ile her türlü sağlık
kuruluşunun ve Sosyal Güvenlik Kurumunun bu bentte yazılı amaçlarla tuttukları veriler ve
kayıtlar bu kapsamda değerlendirilecektir.
Fıkranın (f) bendine göre özel nitelikli kişisel veriler, istihdam, iş sağlığı ve güvenliği,
sosyal güvenlik veya sosyal hizmetler ile sosyal yardım alanındaki hukuki yükümlülüklerin
yerine getirilmesi için zorunlu olması durumlarında da işlenebilecektir. Örneğin; 4857 sayılı İş
Kanunuyla işverenlere verilen engelli veya hükümlü çalıştırma yükümlülüğünün yerine
getirilebilmesi bakımından kişilerin sağlık verilerinin veya ceza mahkûmiyetine ilişkin
verilerinin işverenlerce işlenmesi bu bent kapsamında değerlendirilecektir. Aynı şekilde,
diyaliz hastalarına sunulan sağlık kuruluşuna taşıma hizmetinin yerine getirilebilmesi için
kişinin sağlık raporunun işlenmesi de mümkün olacaktır.
Fıkranın(g) bendinde, siyasi, felsefi, dini veya sendikal amaçlarla kurulan vakıf, dernek
veya diğer kâr amacı gütmeyen kuruluş ya da oluşumlar tarafından, özel nitelikli kişisel
verilerden bazılarının işlenebilmesi düzenlenmektedir. Buna göre, bu kuruluş ve oluşumlar,
mevcut ve eski üyeleri ile bu kuruluş ve oluşumlarla düzenli olarak temas halinde olan kişilerin
özel nitelikli verilerini, kuruluş amaçlarına ve tabi oldukları mevzuata uygun, faaliyet
alanlarıyla sınırlı ve üçüncü kişilere açıklanmamak kaydıyla işleyebileceklerdir. Örneğin; bu
kuruluş ve oluşumların mevcut üyelerinin yanı sıra eski üyeleri ve düzenli olarak bağış yapmak
suretiyle kendisiyle temas halinde olan kişilerin bu durumlarına ilişkin bilgiyi işlemesi bu bent
kapsamında değerlendirilecektir. Aynı şekilde bir sendika, kendi faaliyet alanına ve amacına
ilişkin olarak sadece sendika üyeliğiyle ilgili verileri işleyebilecektir. Buna karşın sendika
üyelerinin sağlık veya dinine yönelik kişisel verileri, faaliyet alanıyla ve amacıyla ilgisi
olmaması sebebiyle işlenemeyecektir.
Maddenin mevcut dördüncü fıkrası uyarınca özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesinde
Kişisel Verileri Koruma Kurulu (Kurul) tarafından belirlenen yeterli önlemlerin alınması şartı
aynen devam edecektir.
MADDE 34- Maddeyle, 6698 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin değiştirilmesi
öngörülmektedir. Kanunun 9 uncu maddesinde kişisel verilerin yurt dışına aktarılması usulü
düzenlenmiştir. Maddenin mevcut birinci fıkrasına göre kişisel veriler ilgili kişinin açık
rızasıyla yurt dışına aktarılabilmektedir. Maddenin mevcut ikinci fıkrasına göre, ilgili kişinin
açık rızası aranmaksızın kişisel verilerin yurt dışına aktarılabilmesi için Kanunun 5 inci
maddesinin ikinci fıkrası ile 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen şartlardan birinin
bulunması ve Kurul tarafından kişisel verilerin aktarılacağı ülke bakımından yeterli korumanın
bulunduğuna karar verilmiş olması (yeterlilik kararı) gerekmektedir. Bununla birlikte hakkında
yeterli korumayı sağladığı yönünde karar bulunmayan ülkelere, ilgili kişinin açık rızası
aranmaksızın kişisel verilerin aktarılması, veri işleme şartlarından birinin bulunması şartıyla
sadece Türkiye’deki ve ilgili ülkedeki veri sorumlularının yeterli bir korumayı yazılı olarak
taahhüt etmeleri ve Kurulun izin vermesi durumunda mümkündür.
Kanunun uygulamasına bakıldığında. Ülkemizden yabancı ülkelere kişisel veri
aktarılması, ilgili kişilerin tek tek açık rızasının alınması dışında sadece Türkiye’deki ve ilgili
ülkedeki veri sorumluların yeterli bir korumayı yazılı olarak taahhüt etmeleri ve Kurulun izin
vermesiyle yapılabilmektedir. Günümüze kadar Kurula sekseni aşkın taahhütname başvurusu
yapılmış olup, bunlardan çok azma izin verilmiştir. Bu nedenle yurt dışına veri aktarılması
uygulamada sadece ilgili kişilerin açık rızalarının alınmasına bağlı hale gelmiştir. Bu durum,
ticari hayatta hemen hemen her şirket ve gerçek kişi tarafından sıklıkla kullanılan ve sunucuları
yurt dışında bulunan ve çoğu bulut tabanlı yazılım ve uygulamaların hukuka uygun olarak
kullanılabilmesini neredeyse imkânsız hale getirdiği gibi. Ülkemize yapılacak yatırımları da
engelleyici bir hal almıştır.
Avrupa Birliği, 2018 yılında yürürlüğe koyduğu Genel Veri Koruma Tüzüğüyle her
geçen gün gelişen teknoloji ve dijitalleşme ile ticari hayatın dinamikliğinin doğurduğu
ihtiyaçları nazara alarak, ilgili kişilerin haklarını da koruyacak şekilde Avrupa Birliği dışına
veri aktarılması bakımından yeni yöntemler öngörmüştür. Maddeyle Kanunun 9 uncu maddesi
Tüzüğün ilgili hükümleri esas alınarak değiştirilmektedir.
Maddenin birinci fıkrasına göre kişisel verilerin yurt dışına aktarılabilmesi için kural
olarak, Kanunun 5 inci ve 6 ncı maddelerindeki veri işleme şartlarından birinin varlığı ve kişisel
verilerin aktarılacağı ülke, uluslararası kuruluş veya ülke içerisindeki sektörler hakkında
yeterlilik kararı verilmiş olması gerekmektedir. Mevcut hükümden farklı olarak yabancı
ülkenin tamamı yerine o ülke içerisindeki bir sektör veya uluslararası kuruluş özelinde de
yeterlilik kararı verilmesine imkân tanınmaktadır. Örneğin; Ülkemizdeki otomotiv sektörünün
yoğun ticari ilişki kurduğu bir yabancı ülkenin tamamı yerine, o ülkedeki otomotiv sektörü
bakımından yeterlilik kararı verilmesi mümkün hale gelmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında yeterlilik kararının alınma usulü düzenlenmektedir. Buna
göre, Kurul ihtiyaç duyması halinde ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş almak suretiyle
yeterlilik kararını en geç dört yılda bir değerlendirecektir. Bu süre zarfında Kurul tarafından
verilen yeterlilik kararının değerlendirilmemesi durumunda yeterlilik kararı geçerliliğini
korumaya devam edecektir. Aynı fıkra gereğince Kurul, değerlendirme sonucunda veya gerekli
gördüğü diğer hallerde yeterlilik kararını ileriye etkili olmak üzere değiştirebilecek, askıya
alabilecek veya kaldırabilecektir. Fıkrada düzenlenen dört yıllık süre düzenleyici süre olup,
Kurul bu süre dolmadan da yeterlilik kararım gözden geçirebilecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında yeterlilik kararı verilirken Kurulun öncelikle dikkate
alacağı ölçütler düzenlenmektedir. sayılan bu ölçütler tahdidi nitelikte olmayıp, Kurul
yeterlilik kararı verirken gerekli gördüğü başkaca hususları da dikkate alabilecektir.
Dördüncü fıkrada, hakkında yeterlilik kararı bulunmayan ülkelere kişisel veri
aktarılması bakımından Tüzüğün ilgili hükümleri nazara alınarak yeni yöntemler
getirilmektedir. Buna göre hakkında yeterlilik karan bulunmayan ülke, uluslararası kuruluş
veya ülke içerisindeki sektörlere, 5 inci ve 6 ncı maddelerdeki veri işleme şartlarından birinin
varlığı halinde, aktarımın yapılacağı ülkede de ilgili kişinin haklarım kullanma ve etkili kanun
yollarına başvurma imkânının bulunması şartıyla, fıkrada bentler halinde sayılan “uygun
güvencelerden” birinin sağlanması durumunda kişisel veri aktarılması mümkün olacaktır.
Dördüncü fıkranın (a) bendine göre yurt dışındaki kamu kurum ve kuruluşları veya
uluslararası kuruluşlar ile Türkiye’deki kamu kurum ve kuruluşları veya kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları arasında uluslararası sözleşme niteliğinde olmayan anlaşmanın
varlığı ve Kurulun aktarıma izin vermesiyle yurtdışına veri aktarılması mümkün olabilecektir.
Buna göre, Ülkemizdeki bir kamu kurumunun yabancı ülkedeki ilgili kamu kurumuyla belli
alanda yapacağı işbirliği protokolü çerçevesinde, Kurulun izin vermesi şartıyla, karşılıklı
yapılacak faaliyetlerin gerektirdiği kişisel verilerin yurt dışındaki kamu kurumuna aktarılması
mümkün olacaktır.
Dördüncü fıkranın (b) bendine göre, aym teşebbüs grubundaki şirketlerin uymakla
yükümlü oldukları ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin hükümler ihtiva eden Kurulun
onayladığı bağlayıcı şirket kurallarının varlığı halinde, 5 inci ve 6 ncı maddedeki veri işleme
şartlarından birinin bulunması kaydıyla, Kuruldan ayrıca izin almaya gerek olmadan bu
şirketler arasında veri aktarımı yapılabilecektir. Böylece Kurulca onaylanmış bağlayıcı şirket
kurallarını haiz bir teşebbüs grubunun Ülkemizdeki şirketinden, aynı grubun yabancı ülkedeki
şirketine Kuruldan ayrıca izin alınmaksızın veri aktarılması mümkün olacaktır.
Dördüncü fıkranın (c) bendi uyarınca, Kurul tarafından ilan edilen standart sözleşmenin
imzalanması suretiyle ayrıca bir izne ihtiyaç olmaksızın veri aktarılması mümkün olabilecektir.
Standart sözleşme; veri kategorileri, veri aktarımının amaçları, alıcı ve alıcı grupları, veri alıcısı
tarafmdan alınacak teknik ve idari tedbirler, özel nitelikli kişisel veriler için alınan ek önlemler
gibi hususları ihtiva edecektir.
Dördüncü fıkranın (ç) bendine göre yeterli korumayı sağlayacak hükümlerin yer aldığı
yazılı bir taahhütnamenin varlığı ve kurum tarafından aktarıma izin verilmesi durumunda da
yeterlilik kararı bulunmayan bir ülkeye kişisel veri aktarılabilecektir.
Maddenin beşinci fıkrasında, standart sözleşmenin, imzalanmasından itibaren beş iş
günü içinde veri sorumlusu veya veri işleyen tarafından Kişisel Verileri Koruma Kurumuna
bildirilmesi düzenlenmektedir.
Maddenin altıncı fıkrasındaki düzenlemeyle, yeterlilik kararı bulunmayıp ve dördüncü
fıkrada öngörülen uygun güvencelerden birinin sağlanamadığı bazı istisnai durumlarda; arızi
olmak kaydıyla, diğer bir ifadeyle tek veya birkaç sefer ve süreklilik taşımayacak şekilde, yurt
dışına veri aktarılmasına imkân sağlanmaktadır. Örneğin; Türkiye’deki bir şirketin yurt dışında
bulunan bir şirketle arızi olarak gerçekleştirmeyi düşündüğü ticari faaliyet bakımından muhatap
şirketle irtibat halinde olacak çalışanlarına ilişkin bilgileri paylaşması bu fıkranın (c) bendi
kapsamında değerlendirilecektir.
Yedinci fıkrayla özel statüleri nazara alınarak, kamu kurum ve kuruluşlarının kamu
hukukuna tabi faaliyetlerine altıncı fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinin uygulanmayacağı hüküm
altına alınmaktadır.
Sekizinci fıkrada, kişisel verilerin yurtdışına aktarılmasından sonraki aktarımlar
bakımından da bu Kanundaki güvencelerin sağlanacağı ve bu madde hükümlerinin
uygulanacağı düzenlenmektedir.
Maddenin mevcut beşinci ve altıncı fıkraları dokuzuncu ve onuncu fıkra olarak aynen
korunmakta ve onbirinci fıkrayla maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların
yönetmelikle düzenlenmesi hüküm altına alınmaktadır.
MADDE 35- Maddeyle, 6698 sayılı Kanunun 18 inci maddesinde değişiklik
yapılmaktadır. Teklifle değiştirilen 9 uncu maddenin beşinci fıkrasına göre veri sorumluları
veya veri işleyenler, imzalanan standart sözleşmeyi Kuruma bildirmekle yükümlüdür. Bu
bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi idari yaptırıma bağlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle, birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (ç)
bentlerinde öngörülen idari para cezaları, veri sorumlusu olan gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişileri hakkında, (d) bendinde öngörülen idari para cezası ise veri sorumlusu veya veri işleyen
gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanacaktır. Veri işleyenlere standart
sözleşmenin bildirilmesi bakımından ilk kez sorumluluk yüklenmiş olması sebebiyle, fıkranın
(d) bendindeki yaptırımın veri sorumlusunun yanı sıra veri işleyene de tatbik edilmesi hükme
bağlanmaktadır.
Ayrıca, Kurulca verilen idari yaptırım kararlarının mahiyeti dikkate alınarak, bu
kararlara karşı sulh ceza hâkimliğine başvuru yerine idare mahkemelerine dava açılması imkânı
tanınmaktadır.
MADDE 36- Maddeyle, 6698 sayılı Kanuna geçici madde eklenmektedir. Maddenin
birinci fıkrasıyla, 9 uncu maddede yapılan değişikliklerin yürürlüğe girmesinden sonra
yaşanabilecek aksaklıklar dikkate alınarak, maddenin birinci fıkrasının değişiklikten önceki
hükümlerinin maddede yapılan değişiklikle beraber üç ay daha uygulanması öngörülmektedir.
Böylelikle Kanun değişikliğinin yürürlüğe girmesinden önce alınmış veya sonra alınacak açık
nzaya dayalı olarak Kanun değişikliğinin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay daha yurt dışına
veri aktarılmasına imkân tanınmaktadır.
Teklifle, Kurulca verilen idari para cezalarına karşı sulh ceza hâkimliklerine başvuru ve
itiraz yerine idare mahkemelerinde dava açılması öngörüldüğünden, maddenin ikinci fıkrasıyla
bu hükme ilişkin geçiş düzenlemesi yapılmaktadır. Buna göre, 1/6/2024 tarihi itibarıyla sulh
ceza hâkimlikleri önünde bulunan dosyalar, bu hâkimliklerce nihai karara bağlanacaktır.
MADDE 37- Teklifle kanun yollarına başvuru süreleri, hafta veya ay olarak
belirlenmekte ve bu sürelerin kararın tebliğiyle başlayacağı kabul edilmektedir. Bu kapsamda
2004, 4675, 5271, 5326, 5395, 6100 ve 6502 sayılı Kanunların muhtelif maddelerinde uyum
düzenlemesi yapılmaktadır.
Teklifle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun adli para cezalarının düzenlendiği 52 nci
maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Bu kapsamda maddeyle, 5237 sayılı Kanunun 63 üncü
ve 75 inci maddeleri ile 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunun 5 inci maddesinde ve 5275 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinde
değişiklik yapmak suretiyle Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinde yapılması öngörülen
değişikliğe uyum sağlanması amaçlanmaktadır.
Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 272 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır.
Düzenlemeyle, hapis cezalarından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere, ilk derece
mahkemelerince verilen adli para cezasına mahkûmiyet hükümleri bakımından belirlenen
kesinlik sınırı yükseltilmektedir. Ayrıca, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük
ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesinde değişiklik yapılarak bu
maddedeki kesinlik sınırı da yükseltilmektedir. Böylelikle, Türk Ceza Kanununun 52 nci
maddesinde yapılan bir gün karşılığı adli para cezası miktarının artırılmasına ilişkin değişikliğe
uyum sağlanmaktadır.
Diğer yandan, 5326 sayılı Kanunun 28 inci maddesinde değişiklik yapmak suretiyle
idarî para cezalarına karşı başvuru üzerine sulh ceza hakimliklerince verilen kararların kesinlik
sınırı, üçbin Türk Lirasından onbeşbin Türk Lirasına çıkarılmaktadır.
MADDE 38- Maddeyle, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun geçici 17
nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır.
6/2/2023 tarihinde yaşanan depremlerin oluşturduğu yıkımın telafisinin hızlı ve etkili
bir şekilde sağlanması için 4562 sayılı Kanuna eklenen geçici 17 nci maddeyle; sanayi alam
olabilecek yerler, fay hattına mesafesi, zeminin elverişliliği ve yerleşim merkezine yakınlığı
gibi kriterler gözetilerek, alanın durumuna göre ilgili kurumların görüşü alınarak Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığınca tespit edilmekte, malikleri tarafından depremler nedeniyle yıkılan veya
kullanılamayacak kadar hasarlı durumda olan sanayi işyerlerinin borçlandırılmak suretiyle,
yerinde yeniden inşası veya güçlendirilmesi Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca yapılmakta,
yatırım programında olan veya sonradan programa dâhil edilen sanayi sitelerinin altyapı ve
üstyapı inşasının tamamına kadar, mimarlık/mühendislik hizmetleri dâhil proje tamamlanana
kadar Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca krediyle desteklenmektedir.
Maddeyle anılan geçici maddede yer alan bu hükümlerin süresinin bir yıl daha
uzatılarak deprem bölgesinde sanayi altyapısının güçlendirilmesine yönelik destek ve
uygulamaların devamı sağlanmaktadır.
MADDE 39- Maddeyle, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun ek 18 inci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Bu kapsamda Sosyal Güvenlik
Kurumunca 5510 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat uyarınca gelir ve aylık ödemesi yapılanlara,
bayramın içinde bulunduğu ayda gelir ve aylık alma şartıyla. Ramazan Bayramı ve Kurban
Bayramında 2.000 TL olarak Ödenen bayram ikramiyesinin 3.000 TL’ye 5nıkseltilmesi
öngörülmektedir.
MADDE 40- Maddeyle, 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel
Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde
Kararnamenin 14 üncü maddesinde değişiklik yapılmaktadır.
Vekâlet ücretlerinin merkezden dağıtımı düzenlemesi nedeniyle dava dosyasına ilişkin
bilgiler merkezde toplanmakta ve incelenmesi merkezden yapılmakta olup, bu sürecin vekâlet
ücretinin taşra teşkilatına dağıtımında gecikmeye sebebiyet vermesi nedeniyle öncelikle vekâlet
ücretinin tahsil edildiği yerde dağıtımının yapılması, kalan tutarın merkez birimlere
gönderilmesi suretiyle bu sorunun çözüme kavuşturulması hedeflenmektedir.
idarelerin hukuk birimlerinde avukatlar dışında çeşitli idari ünvanlarla idareyi temsile
yetkili kılınan personelin bulunması nedeniyle, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 35 inci
maddesi dikkate alınarak, vekâlet ücreti dağıtımı yapılacak personel açısından uygulama birliği
sağlanmasını temin etmek amacıyla hukuk biriminde görev yapan ve 27/6/1989 tarihli ve 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 10 uncu maddesi kapsamında maaş almayan ve
avukatlık ruhsatı bulunan; hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri, muhakemat müdürü ile
avukatlara vekâlet ücreti dağıtımı yapılabileceği düzenlenmektedir.
Hukuk biriminde fiilen altı ay süreyle çalışma şartının hesabı hakkında ortaya çıkan
çeşitli idari yargı kararları nedeniyle altı ay fiili çalışma şartının sadece ilk defa göreve
başlayanlarda aranması gerektiği belirtilmektedir.
Hukuk biriminde görev yapan dava takibine yetkili personelin herhangi bir sebeple
birimden ayrılmaları sonucunda kendilerine vekâlet ücreti ödenmesine devam edilip
edilmeyeceği, devam edilecekse bunun süresinin ne olacağı konularında uygulamada yaşanan
ihtilaflar sonucunda; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 23/11/2020 tarihli ve E:
2020/162; K; 2020/164 sayılı kararında 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamındaki
kamu kurum ve kuruluşların hukuk birimlerinde görev yapmaktayken çeşitli nedenlerle
ayrılan personele, görevli oldukları süre içerisinde takip etmiş oldukları dava ve icra takip
dosyalarından tahsil edilen vekâlet ücretlerinin ödenmesi gerektiği yönünde hüküm verilmiştir.
İdarelerin söz konusu karara göre işlem yapabilmesi için ihtiyaç duyulan düzenlemeye yer
verilmektedir.
GEÇİCİ MADDE 1- Teklifle kanun yollarına başvuru sürelerinin
yeknesaklaştırılmasına ve bu sürelerin tebliğden itibaren başlamasına dair değişiklikler
yapılmaktadır.
Düzenlemeyle, uygulamada tereddüt yaşanmaması için geçiş hükmü getirilmekte ve
sayılan kanunlarda yapılan değişikliklerin 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar
bakımından geçerli olacağı kabul edilmektedir. Maddeyle, hak kayıplarının önlenmesi ve
uygulamada oluşabilecek tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.
MADDE 41- Yürürlük maddesidir.
MADDE 42- Yürütme maddesidir
CEZA muhakemesi KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA VE 659 SAYILI
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TEKLİFİ
MADDE I- 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 19 uncu maddesinin
ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Müddet, hafta olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta içindeki karşılık gelen günde
biter.”
MADDE 2- 2004 sayılı Kanunun 309/p maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve dördüncü fıkrasına “itirazı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile istinaf ibaresi
eklenmiştir.
“Tasdik veya ret kararma karşı borçlu ve tasdik duruşması sırasında itirazda bulunmuş
olan alacaklılar; tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde istinaf yoluna, istinaf incelemesi
üzerine verilen karara karşı da tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna
başvurabilir.”
MADDE 3- 2004 sayılı Kanunun 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Birinci fıkrada belirtilen kararlara karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde
temyiz yoluna başvurulabilir; temyiz yoluna başvurma ve incelemesi Hukuk Muhakemeleri
Kanunu hükümlerine göre yapılır.”
MADDE 4- 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci
maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “220 nci maddesinin altıncı” ibaresi “314 üncü
maddesinin üçüncü” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 5- 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 407 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir,
“MADDE 407- Kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda
bulunan ergin bir kişi, isteği üzerine kısıtlanır veya kendisine kayyım atanır.
Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz
kurumunda bulunan ergin bir kişi, isteği bulunmasa dahi kişiliğinin veya malvarlığının
korunması bakımından gerekli görülmesi hâlinde kısıtlanabilir. Cezayı yerine getirmekle
görevli makam hapis cezasının infazına başlandığını derhâl vesayet makamına bildirir.
Vesayet makamı karar vermeden önce hükümlüyü dinler.
Bu Kanunun kayyımlığa ilişkin hükümleri niteliğine uygun düştüğü ölçüde bu madde
için de uygulanır.”
MADDE 6- 4721 sayılı Kanunun 409 uncu maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Resmî sağlık kurulu raporunun tanzimi için gereklilik bulunması halinde 436 ncı madde
hükümleri uygulanır.”
MADDE 7- 4721 sayılı Kanunun 436 ncı maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“6. Resmî sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla; kişinin vücudundan
kan veya benzeri biyolojik Örneklerle kıl, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilir, kişiye gerekli
tıbbi müdahaleler yapılabilir ve gerektiğinde kişi, hekim ön raporu üzerine en fazla yirmi gün
süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebilir. Hekim ön raporu üzerine verilen yerleştirme kararı
derhal ilgiliye ve yakınlarına bildirilir. İlgili veya yakınları, bu karara karşı bildirimden itibaren
on gün içinde denetim makamına itiraz edebilir, yapılan itiraz kararın icrasını durdurmaz. İtiraz
denetim makamınca ivedilikle karara bağlanır.”
MADDE 8- 4721 sayılı Kanunun 471 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 471- Özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi
üzerindeki vesayet, hapis hâlinin hukuka uygun bir şekilde sona ermesiyle kendiliğinden
ortadan kalkar.
Hapis hâlinin devamı süresince aşağıdaki şartların varlığı hâlinde vesayet sona
erdirilebilir:
1. Toplam beş yıldan az olan hapis cezasının infazına bağlı olarak verilen kısıtlama
kararları bakımından kişinin isteminin bulunması,
2. Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazına bağlı olarak
verilen kısıtlama kararları bakımından kişinin talebi üzerine kişiliğinin veya malvarlığının
korunması sebebinin ortadan kalkması.”
MADDE 9- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan “En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası” ibaresi “En az yüz ve en
fazla beş5^ Türk Lirası” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 10- 5237 sayılı Kanunun 220 nci maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca iki yıl altı aydan
altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza
yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.”
MADDE 11- 5237 sayılı Kanunun 314 üncü maddesine ikinci fıkrasından sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(3) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca beş yıldan on
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına
kadar indirilebilir.”
MADDE 12- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci
maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yer alan “Yakalama” ibaresi “Yakalama, adli
kontrol” şeklinde değiştirilmiş, birinci fıkrasına (k) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
bent eklenmiş ve ikinci fıkrasında yer alan “(e) ve (f) bentlerinde” ibaresi “(e), (f) ve (1)
bentlerinde” şeklinde değiştirilmiştir.
“1) Konutunu terk etmemek veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol
bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine
tâbi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,”
MADDE 13- 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin ikinci ve sekizinci fıkralarına
sırasıyla aşağıdaki cümleler eklenmiş ve beşinci fıkrasında yer alan “onbeş gün” ibaresi “iki
hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
“Ancak, 141 inci maddenin birinci fıkrasının (e), (f) ve (1) bentleri kapsamındaki istemler
bakımından 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul
ve Esasları Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Bu fıkra uyarınca 6384 sayılı Kanun
kapsamında olmasına rağmen ağır ceza mahkemesine yapılan istemler. Komisyona gönderilir.
Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren ve girmeyen istemler birlikte yapılmış ise ağır
ceza mahkemesi görev alanına girmeyen istemleri ayırmak suretiyle Komisyona gönderir. Bu
hallerde ağır ceza mahkemesine yapılan istem tarihi esas alınır.”
“Karar yerinde görülmezse bölge adliye mahkemesince işin esası hakkında karar verilir. Bölge
adliye mahkemelerince bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”
MADDE 14- 5271 sayılı Kanunun 144 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“yakalanan” ibaresi “yakalanan, adli kontrol altına alınan” şeklinde ve aynı fıkranın (e)
bendinde yer alan “gözaltına alınmasına” ibaresi “gözaltına alınmasına, adli kontrol altına
alınmasına” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 15- 5271 sayılı Kanunun 231 inci maddesinin beş ilâ ondördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl
veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması, müsadereye ilişkin hükümler hariç, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî
sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz
önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan
önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir.
(7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis
cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl
süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç
nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde
bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik
tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını
sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak
aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında
çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda
yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde;
sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde
ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı verilebilir.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik
tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm
ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik
tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak
mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu
değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da
koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek
yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. Açıklanan veya
yeni kurulan hükme itiraz edilebilir, İtiraz mercii ancak bu fıkradaki koşullarla sınırlı olarak bir
değerlendirme yapabilir.
(12) 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye
mahkemesi tarafından verilen kararlar hakkında 286 ncı madde hükümleri uygulanır. 272 nci
maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay
tarafından verilmesi halinde temyiz yoluna gidilebilir. İstinaf ve temyiz yolunda karar ve
hüküm, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden incelenir.
(13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme
kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet
savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için
kullanılabilir.
(14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri,
Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla
ilgili olarak uygulanmaz.”
MADDE 16- 5271 sayılı Kanunun 247 nci maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilen üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“(3) Kaçak sanık hakkında kovuşturma yapılabilir. Ancak, daha önce sorgusu
yapılmamış ise, mahkûmiyet ve ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.”
MADDE 17- 5271 sayılı Kanunun 252 nci maddesinin iki ilâ altıncı fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(2) İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece dosya, o yerde birden fazla asliye ceza
mahkemesi bulunması halinde tevzi kriterlerine göre belirlenen asliye ceza mahkemesine
gönderilir ve bu mahkemece duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılamaya devam
olunur. Tek asliye ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde ise, aynı mahkemede yetkili başka
bir hakim varsa bu hakim tarafından; aksi halde adli yargı ilk derece mahkemesi adalet
komisyonu başkanınca görevlendirilen hakim tarafından duruşma açılır ve genel hükümlere
göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223
üncü madde uyarınca hüküm verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılır.
Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır.
(3) Mahkeme, ikinci fıkra uyarınca hüküm verirken, 251 inci madde kapsamında basit
yargılama usulüne göre verilen hükümle bağlı değildir. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler
tarafından yapıldığı hâllerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca indirim uygulanır.
(4) İtiraz üzerine verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz
etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen
kararlardan yararlanır.
(5) İkinci fıkra uyarınca verilen hükümlere karşı genel hükümlere göre kanun yoluna
başvurulabilir.
(6) Birinci fıkradaki itirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı
bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosya, 268 inci maddenin
ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderilir. Mercii bu sebepler
yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir.”
“(7) Birinci fıkrada itirazın, yargılama giderine, vekâlet ücretine veya maddi hataya
ilişkin olması halinde 268 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü uygulanır. Mercii bu sebepler
yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir.”
MADDE 18- 5271 sayılı Kanunun 273 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün” ibaresi “hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ
edildiği tarihten itibaren iki hafta” şeklinde, üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan “yedi gün”
ibareleri “iki hafta” şeklinde değiştirilmiş ve maddenin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 19- 5271 sayılı Kanunun 291 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün” ibaresi “hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ
edildiği tarihten itibaren iki hafta” şeklinde değiştirilmiş ve maddenin ikinci fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
MADDE 20- 5271 sayılı Kanunun 294 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
“Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine
olduğunu açıkça belirtir.”
MADDE 21- 5271 sayılı Kanunun 275 inci maddesinin ikinci fıkrası, 293 üncü
maddesinin ikinci fıkrası ve 295 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 22- 5271 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 6- (1) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla bu Kanunda yapılan
düzenlemeler bakımından aşağıdaki hükümler uygulanır:
a) Eski hale getirme kurumuna ilişkin olarak 41 inci maddenin birinci fıkrasında yapılan
değişiklik, 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında kalkan engeller bakımından uygulanır. Bu tarihten
önce kalkan engeller bakımından bu maddeyi ihdas eden Kanunla yapılan değişiklikten önceki
hükümlerin uygulanmasına devam olunur.
b) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz süresine ilişkin olarak 173 üncü
maddenin birinci fıkrasında yapılan değişiklik, 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar
hakkında uygulanır. Bu tarihten önce verilen kararlar hakkında bu maddeyi ihdas eden Kanunla
yapılan değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam olunur.
c) Kanun yollarına başvuru şekli ve süreleri ile bu sürelerin tebliğden itibaren
başlamasına ve cevap sürelerine ilişkin 268,273,276,277,291,294,296,297,308, 308/A, 319
ve 320 nci maddelerde yapılan değişiklikler, 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar
hakkında uygulanır. Bu tarihten önce verilen kararlar hakkında bu maddeyi ihdas eden Kanunla
yapılan değişikliklerden önceki hükümler ile yürürlükten kaldırılan hükümlerin uygulanmasına
devam olunur.
d) Temyiz süresi ile bu sürenin kararın tebliğinden itibaren işlemeye başlama ve
cevap süresine ilişkin 291, 296 ve 297 nci maddelerde yapılan değişiklikler, 23/3/2005 tarihli
ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun
8 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında olup da 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında verilen
kararlar hakkında da uygulanır.
e) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla yürürlükten kaldırılan; 275 inci maddenin ikinci
fıkrası, 293 üncü maddenin ikinci fıkrası ve 295 inci maddesi hükümlerinin, 1/6/2024
tarihinden Önce verilen kararlar bakımından uygulanmasına devam olunur.
(2) a) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin onbirinci ve onikinci
fıkrasında yapılan kanun yoluna ilişkin değişiklikler, 1/6/2024 tarihi ve sonrasında verilen
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları hakkında uygulanır.
b) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlan
hakkında itiraz kanun yolunun uygulanmasına devam olunur. Bu itirazlar, bu maddeyi ihdas
eden Kanunla 231 inci maddenin onikinci fıkrasında yapılan değişiklikten önceki hükümlere
göre sonuçlandırılır.
c) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarıyla
ilgili olarak 231 inci maddenin onbirinci fıkrası gereğince hükmün açıklanması veya yeniden
kurulması halinde, bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin onbirinci fıkrasında
yapılan değişiklikten önceki kanun yoluna ilişkin hükümler uygulanır.
d) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları
bakımından sanığın kabul etmesi şartı aranmaya devam olunur.
(3) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla 141 inci maddede yapılan düzenlemeler, 1/6/2024
tarihinden sonra kesinleşen karar veya hükümler bakımından uygulanır.
(4) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla 142 nci maddede yapılan değişiklikler, 1/6/2024
tarihinde ve sonrasında yapılan istemler bakımından uygulanır. Bu tarihten önce yapılan
istemlere, kesinleşinceye kadar bu maddeyi ihdas eden Kanunla 142 nci maddede yapılan
değişiklikten önceki hükümlere göre yargı mercilerince bakılmaya devam olunur. Bu fıkrada
yer alan düzenlemeler ile bu maddeyi ihdas eden Kanunla 142 nci maddede yapılan
değişiklikler, mülga 7/5/1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan
Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun uyarınca yapılan veya yapılacak olan istemler
hakkında da kıyasen uygulanır.
(5) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 282,314 ve 315 inci maddelerinde veya 7/2/2013
tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4 üncü
maddesinde düzenlenen suçların bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu
hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde 133 üncü madde gereğince kayyım
atanmasına karar verildiği takdirde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl
süreyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kayyım olarak atanabilir. Bu halde kayyımlık hak ve
yetkilerine ilişkin olarak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ve 10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 19 ve 20 nci maddesi hükümleri
kıyasen uygulanır.”
MADDE 23- 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa insan Hakları Mahkemesine
Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanunun adı
“Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun” şeklinde
ve 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı, Tazminat Komisyonunun görevleri ile çalışma
usul ve esaslarım belirlemektir.”
MADDE 24- 6384 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasına “suretiyle,”
ibaresinden sonra gelmek üzere “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış başvurulara
ilişkin” ibaresi eklenmiş, ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve
diğer fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(3) Bu Kanun;
a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare
hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla manevi
tazminat,
b) 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca koruma tedbirleri nedeniyle oluşan maddi ve manevi her türlü zararın
tazmini,
istemiyle Komisyona yapılan müracaatları da kapsar.”
MADDE 25- 6384 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde
yer alan “Komisyonu,” ibaresi “Tazminat Komisyonunu,” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 26- 6384 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“(6) Müracaatın ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve verilecek tazminat
miktarının saptanmasında Komisyon, gerekli gördüğü araştırmaları yapmaya veya üyelerden
birine yaptırmaya ya da Cumhuriyet başsavcılıklarından bilirkişi incelemesi yapılmasını talep
etmeye yetkilidir.
(7) Komisyonun giderleri, Bakanlık bütçesinden karşılanır.”
MADDE 27- 6384 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin başlığı “Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurmuş olanların Komisyona yapacağı müracaatın şekli ve süresi” şeklinde
değiştirilmiş, maddeye dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve
diğer fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(5) Müracaat, elektronik ortamda da yapılabilir. Müracaatların elektronik ortamda
yapılmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından belirlenir.”
MADDE 28- 6384 sayılı Kanuna 5 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
madde eklenmiştir.
“Yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılacak müracaatın
şekli ve süresi
MADDE 5/A- (1) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca Komisyona
müracaat, soruşturma, kovuşturma veya yargılama sürecinde ya da en geç bunların kesin bir
kararla sonuçlandığının öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde yapılır. Haklı bir mazereti
nedeniyle süresi içinde müracaat edemeyenler, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün
içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte müracaat edebilirler.
(2) Müracaatta bulunan kişinin dilekçesinde, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı
işlemi, zararın nitelik ve niceliğini belirtmesi ve bunların belgelerini dilekçesine eklemesi
gereklidir.
(3) Komisyon, dilekçedeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda eksikliğin bir ay
içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye bildirir. Dilekçedeki eksikliğin
süresinde tamamlanmaması halinde müracaat, Komisyonca reddolunur.
(4) Bu madde uyarınca yapılacak müracaatlar hakkında 5 inci maddenin dördüncü,
beşinci ve altıncı fıkraları uygulanır.”
MADDE 29- 6384 sayılı Kanuna 5 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
madde eklenmiştir.
“Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemine ilişkin usul ve esaslar
MADDE 5/B- (1) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasının (b) bendi uyarınca Komisyona
müracaat, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde yapılır.
(2) Ceza Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ağır ceza
mahkemesinin görevi kapsamında olmasına rağmen Komisyona yapılan istemler, ağır ceza
mahkemesine gönderilir. Komisyonun görev alanına giren ve girmeyen istemler birlikte
yapılmış ise Komisyon görev alanına girmeyen istemleri ayırmak suretiyle ağır ceza
mahkemesine gönderir. Bu hallerde Komisyona yapılan istem tarihi esas alınır. Komisyon ile
ağır ceza mahkemesi arasında görev konusunda anlaşmazlık çıkması halinde Komisyonun
görevine giren işlerin tespiti amacıyla ağır ceza mahkemesi veya Komisyon, kesin olarak karar
verilmek üzere Ankara Bölge Adliye Mahkemesine başvurur,
(3) Komisyon, tazminat istemlerine ve tazminatın geri alınmasına ilişkin yapacağı
değerlendirmede Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci, 143 üncü ve 144 üncü maddelerini
uygular. Komisyon tarafından verilen tazminatlarla ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununun
143 üncü maddesi uyarınca Cumhuriyet savcısının tazminatın geri alınmasına ilişkin yazılı
istemleri Komisyona yapılır.
(4) Bu madde uyarınca yapılacak müracaatlar hakkında 5 inci maddenin dördüncü,
beşinci ve altıncı fıkraları ile 5/A maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uygulanır.”
MADDE 30- 6384 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“müracaat” ibaresi “2 nci maddenin birinci ve ikinci fıkraları kapsamında yapılan müracaatlar”
şeklinde değiştirilmiş, ikinci fıkrasına “Komisyon,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Anayasa
Mahkemesi ve” ibaresi eklenmiş, maddeye ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(3) Komisyon, usul ekonomisini gözeterek benzer nitelikteki müracaatları birleştirerek
karar verebilir.”
MADDE 31- 6384 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına “Bu Kanun,”
ibaresinden sonra gelmek üzere “2 nci maddenin birinci ve ikinci fıkraları kapsamında yapılan
müracaatlar bakımından” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 32- 6384 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 3- (1) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasının (a) bendi kapsamında olup;
a) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesinde inceleme
süreci devam eden bireysel başvuruları, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen
kabul edilemezlik kararın tebliğinden itibaren,
b) Anayasa Mahkemesinin incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden
görülmediği gerekçesiyle düşme kararı verdiği bireysel başvurulan, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten veya düşme kararının tebliğinden itibaren,
c) Anayasa Mahkemesinin incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden
görülmediği gerekçesiyle verdiği düşme kararı üzerine veya 10/10/2023 tarihinden itibaren
doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulan, bu Mahkemenin
münhasıran iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması gerekçesine dayanan kabul edilemezlik
kararının tebliğinden itibaren,
üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Komisyon inceler.
(2) Birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında Komisyona müracaat, müracaatta
bulunan kişinin kimlik bilgileri ve adresi ile Anayasa Mahkemesine başvuru tarihi ve
numarasını içeren imzalı bir dilekçeyle yapılır. Dilekçeye, Anayasa Mahkemesine yapılan
bireysel başvuruya ilişkin form, kabul edilemezlik veya düşme kararı ve bu kararın tebliğine
dair belge ile ihlal iddiasına ilişkin diğer bilgi ve belgeler eklenir. Birinci fıkranın (c) bendi
kapsamında Komisyona müracaat, 5 inci maddede belirlenen usule göre yapılır.
(3) Komisyon, dilekçedeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda eksikliğin bir ay
içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye bildirir. Dilekçedeki eksikliğin
süresinde tamamlanmaması halinde müracaat. Komisyonca reddolunur.
(4) Komisyona, Ceza Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesinin ikinci fıkrası
kapsamındaki istemler bakımından 1/6/2024 tarihinden sonra müracaat edilebilir.
(5) Komisyonun iş yoğunluğu dikkate alınarak Adalet Bakanı tarafından, Komisyon
bünyesinde ilave heyetler oluşturulması amacıyla üye ataması yapılabilir. Bu üyeler Komisyon
üye tam sayısına dâhil değildir. Bu durumda oluşturulacak ilave heyet sayısı beşi geçemez. Bu
fıkra hükmü, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle uygulanır. Adalet
Bakanı bu süreyi iki yıl daha uzatabilir.”
MADDE 33- 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun
6 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
“(2) Özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi yasaktır. Ancak bu verilerin işlenmesi;
a) îlgili kişinin açık rızasının olması.
b) Kanunlarda açıkça öngörülmesi,
c) Fiili imkânsızlık nedeniyle rızasının açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına
hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin, kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden
bütünlüğünün korunması için zorunlu olması,
ç) ilgili kişinin alenileştirdiği kişisel verilere ilişkin ve alenileştirme iradesine uygun
olması,
d) Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için zorunlu olması,
e) Sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlarca,
kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin
yürütülmesi ile sağlık hizmetlerinin planlanması, yönetimi ve finansmanı amacıyla gerekli
olması,
f) İstihdam, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler ve sosyal yardım
alan hukuki yükümlülüklerin yerine getirilmesi için zorunlu olması,
g) Siyasi, felsefi, dini veya sendikal amaçlarla kurulan vakıf, dernek ve diğer kâr amacı
gütmeyen kuruluş ya da oluşumların, tâbi oldukları mevzuata ve amaçlarına uygun olmak,
faaliyet alanlarıyla sınırlı olmak ve üçüncü kişilere açıklanmamak kaydıyla; mevcut veya eski
üyelerine ve mensuplarına veyahut bu kuruluş ve oluşumlarla düzenli olarak temasta olan
kişilere yönelik olması,
halinde mümkündür.”
MADDE 34- 6698 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 9- (1) Kişisel veriler, 5 inci ve 6 ncı maddelerde belirtilen şartlardan birinin
varlığı ve aktarımın yapılacağı ülke, uluslararası kuruluş veya ülke içerisindeki sektörler
hakkında yeterlilik kararı bulunması halinde, verİ sorumluları ve veri işleyenler tarafından yurt
dışına aktarılabilir.
(2) Yeterlilik kararı. Kurul tarafından verilir ve Resmî Gazete’de yayımlanır. Kurul,
ihtiyaç duyması halinde ilgili kurum ve kuruluşların görüşünü alır. Yeterlilik karan, en geç dört
yılda bir değerlendirilir. Kurul, değerlendirme sonucunda veya gerekli gördüğü diğer hallerde,
yeterlilik kararını ileriye etkili olmak üzere değiştirebilir, askıya alabilir veya kaldırabilir.
(3) Yeterlilik karan verilirken öncelikle aşağıdaki hususlar dikkate alınır:
a) Kişisel verilerin aktarılacağı ülke, ülke içerisindeki sektörler veya uluslararası
kuruluşlar ile Türkiye arasında kişisel veri aktarımına ilişkin karşılıklılık durumu.
b) Kişisel verilerin aktarılacağı ülkenin ilgili mevzuatı ve uygulaması ile kişisel verilerin
aktarılacağı uluslararası kuruluşun tâbi olduğu kurallar.
c) Kişisel verilerin aktarılacağı ülkede veya uluslararası kuruluşun tâbi olduğu bağımsız
ve etkin bir veri koruma kurumunun varlığı ile idari ve adli başvuru yollarının bulunması.
ç) Kişisel verilerin aktarılacağı ülkenin veya uluslararası kuruluşun, kişisel verilerin
korunmasıyla ilgili uluslararası sözleşmelere taraf veya uluslararası kuruluşlara üye olma
durumu.
d) Kişisel verilerin aktarılacağı ülkenin veya uluslararası kuruluşun, Türkiye’nin üye
olduğu küresel veya bölgesel kuruluşlara üye olma durumu.
e) Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler.
(4) Kişisel veriler, yeterlilik kararının bulunmaması durumunda, 5 inci ve 6 ncı
maddelerde belirtilen şartlardan birinin varlığı, ilgili kişinin aktarımın yapılacağı ülkede de
haklarını kullanma ve etkili kanun yollarına başvurma imkanının bulunması kaydıyla, aşağıda
belirtilen uygun güvencelerden birinin taraflarca sağlanması halinde veri sorumluları ve veri
işleyenler tarafından yurt dışına aktarılabilir:
a) Yurt dışındaki kamu kurum ve kuruluşları veya uluslararası kuruluşlar ile
Türkiye’deki kamu kurum ve kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
arasında yapılan uluslararası sözleşme niteliğinde olmayan anlaşmanın varlığı ve Kurul
tarafından aktarıma izin verilmesi.
b) Ortak ekonomik faaliyette bulunan teşebbüs grubu bünyesindeki şirketlerin uymakla
yükümlü oldukları, kişisel verilerin korunmasına ilişkin hükümler ihtiva eden ve Kurul
tarafından onaylanan bağlayıcı şirket kurallarının varlığı.
c) Kurul tarafından ilan edilen, veri kategorileri, veri aktarımının amaçları, alıcı ve alıcı
grupları, veri alıcısı tarafından alınacak teknik ve idari tedbirler, özel nitelikli kişisel veriler için
alınan ek önlemler gibi hususları ihtiva eden standart sözleşmenin varlığı.
ç) Yeterli korumayı sağlayacak hükümlerin yer aldığı yazılı bir taahhütnamenin varlığı
ve Kurul tarafından aktarıma izin verilmesi.
(5) Standart sözleşme, imzalanmasından itibaren beş iş günü içinde veri sorumlusu veya
veri işleyen tarafından Kuruma bildirilir.
(6) Veri sorumluları ve veri işleyenler, yeterlilik karannın bulunmaması ve dördüncü
fıkrada öngörülen uygun güvencelerden herhangi birinin sağlanamaması durumunda, arızi
olmak kaydıyla sadece aşağıdaki hallerden birinin varlığı halinde yurt dışına kişisel veri
aktarabilir:
a) İlgili kişinin, muhtemel riskler hakkında bilgilendirilmesi kaydıyla, aktarıma açık rıza
vermesi.
b) Aktarımın, ilgili kişi ile veri sorumlusu arasındaki bir sözleşmenin ifası veya ilgili
kişinin talebi üzerine alınan sözleşme öncesi tedbirlerin uygulanması için zorunlu olması.
c) Aktarımın, ilgili kişi yararına veri sorumlusu ve diğer bir gerçek veya tüzel kişi
arasında yapılacak bir sözleşmenin kurulması veya ifası için zorunlu olması.
ç) Aktarımın üstün bir kamu yararı için zorunlu olması.
d) Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için kişisel verilerin aktarılmasının
zorunlu olması.
e) Fiili imkânsızlık nedeniyle rızasının açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına
hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden
bütünlüğünün korunması için kişisel verilerin aktarılmasının zorunlu olması.
f) Kamuya veya meşru menfaati bulunan kişilere açık olan bir sicilden, ilgili mevzuatta
sicile erişmek için gereken şartların sağlanması ve meşru menfaati olan kişinin talep etmesi
kaydıyla aktarım yapılması.
(7) Altıncı fıkranın (a), (b) ve (c) bentleri, kamu kurum ve kuruluşlarının kamu
hukukuna tâbi faaliyetlerine uygulanmaz.
(8) Veri sorumlusu ve veri işleyenler tarafından, yurt dışına aktarılan kişisel verilerin
sonraki aktarımları ve uluslararası kuruluşlara aktarımlar bakımından da bu Kanunda yer alan
güvenceler sağlanır ve bu madde hükümleri uygulanır.
(9) Kişisel veriler, uluslararası sözleşme hükümleri saklı kalmak üzere, Türkiye’nin
veya ilgili kişinin menfaatinin ciddi bir şekilde zarar göreceği durumlarda, ancak ilgili kamu
kurum veya kuruluşunun görüşü alınarak Kurulun izniyle yurt dışına aktarılabilir.
(10) Kişisel verilerin yurt dışına aktarılmasına ilişkin diğer kanunlarda yer alan
hükümler saklıdır.
(11) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 35- 6698 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent
eklenmiş, ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.
“d) 9 uncu maddenin beşinci fıkrasında öngörülen bildirim yükümlülüğünü yerine
getirmeyenler hakkında 50.000 Türk lirasından 1.000.000 Türk lirasına kadar,”
“(2) Birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde öngörülen idari para cezaları veri
sorumlusu, (d) bendinde öngörülen idari para cezası veri sorumlusu veya veri işleyen gerçek
kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanır.”
“(3) Kurulca verilen idari para cezalarına karşı, idare mahkemelerinde dava açılabilir.”
MADDE 36- 6698 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 3- (1) 9 uncu maddenin bu maddeyi ihdas eden Kanunla
değiştirilmeden önceki birinci fıkrası, maddenin yürürlüğe giren değişik haliyle birlikte
1/9/2024 tarihine kadar uygulanmaya devam olunur.
(2) 1/6/2024 tarihi itibarıyla sulh ceza hâkimliklerinde görülmekte olan başvurular, bu
hâkimliklerce görülmeye devam olunur.”
MADDE 37-(1) 2004 sayılı Kanunun;
a) 164 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “on gün” ibareleri “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
b) 182 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “on gün” ibareleri “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
c) 254 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “on gün” ibareleri “iki hafta”
şeklinde değiştirilmiştir.
ç) 293 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “on gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
d) 308/a maddesinin birinci fıkrasında yer alan “on gün” ibareleri “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
e) 308/e maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “on gün” ibareleri “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
f) 320 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “on gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
g) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “tefhim veya” ibaresi madde
metninden çıkarılmış ve “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
ğ) 363 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “tefhim veya” ibaresi madde
metninden çıkarılmış ve “on gündür.” ibaresi “iki haftadır.” şeklinde değiştirilmiştir.
(2) 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanununun 6 ncı maddesinin
beşinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
(3) 5237 sayılı Kanunun;
a) 63 üncü maddesinde yer alan “yüz” ibaresi “beşyüz” şeklinde değiştirilmiştir.
b) 75 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “otuz” ibaresi “yüz”
şeklinde değiştirilmiştir.
(4) 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “alt sınırı dörtyüzellimilyon,
üst sınırı yüzmilyar Türk Lirası” ibaresi “alt sınırı ikibinbeşyüz, üst sınırı beşyüzbin Türk
Lirası” ve üçüncü fıkrasında yer alan “yüzmilyon” ibaresi “beşyüz” şeklinde değiştirilmiştir.
(5) 5271 sayılı Kanunun;
a) 41 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
b) 173 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “onbeş gün” ibaresi “iki hafta”
şeklinde değiştirilmiştir.
c) 251 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “on beş gün” ibaresi “iki hafta”
şeklinde değiştirilmiştir.
ç) 268 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
d) 272 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan “üçbin” ibaresi
“onbeşbin” şeklinde değiştirilmiştir.
e) 276 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
f) 277 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
g) 296 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
ğ) 297 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” ve
üçüncü fıkrasında yer alan “bir hafta” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
h) 308 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “otuz gün” ibaresi “bir ay” şeklinde
değiştirilmiştir.
ı) 308/A maddesinin birinci fıkrasında yer alan “otuz gün” ibaresi “bir ay” ve “yedi gün”
ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
i) 319 uneu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
j) 320 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “yedi günlük” ibaresi “iki haftalık”
şeklinde değiştirilmiştir.
(6) 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunun geçici 1 inci maddesinde yer alan “yüz” ibaresi “beşyüz” şeklinde değiştirilmiştir.
(7) 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesinde yer alan “üçbin” ibaresi
“onbeşbin” şeklinde değiştirilmiştir.
(8) 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun;
a) 28 inci maddesinin onuncu fıkrasında yer alan “Üçbin” ibaresi “Onbeşbin” şeklinde
değiştirilmiştir.
b) 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yedi gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
(9) 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 41/E maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “bir hafta” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
(10) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
a) 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “tefhim veya” ibaresi madde metninden
çıkarılmış ve “bir hafta” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
b) 44 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “tefhim veya” ibaresi madde metninden
çıkarılmış ve “bir hafta” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
e) 337 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “bir hafta” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
ç) 346 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “bir hafta” ibaresi “iki hafta” şeklinde
değiştirilmiştir.
d) 398 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “tefhim veya” ibaresi madde
metninden çıkarılmış ve “bir hafta” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
(11) 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 70 inci
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “on beş gün” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 38- 12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun
geçici 17 nci maddesinin birinci, yedinci ve onbirinci fıkralarında yer alan “bir yıl” ibareleri
“iki yıl” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 39- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun ek 18 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “2.000’er TL” ibaresi
“3.000’er TL” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 40- 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri
ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde
Kararnamenin 14 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, bu fıkradan
sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve mevcut üçüncü fıkra buna göre
teselsül ettirilmiştir.
“(2) İdareler lehine karara bağlanan ve tahsil olunan vekâlet ücretleri, emanet hesaplarda
takip edilerek hukuk biriminde görev yapan ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin ek 10 uncu maddesi kapsamında yer almayan, dava ve icra dosyasının
idarelerin vekili sıfatıyla takip eden ve avukatlık ruhsatnamesi bulunan; hukuk birimi amirleri,
hukuk müşavirleri, muhakemat müdürleri ile avukatlar arasında aşağıdaki usul ve esaslar
dâhilinde dağıtılır.
a) Tek personelin görev yaptığı hukuk birimlerinde tahsil olunan vekâlet ücretinin %
60’ı ilgili personele ödenir.
b) Birden fazla personelin görev yaptığı hukuk birimlerinde tahsil olunan vekâlet
ücretinin % 45’i dava ve icra dosyasını takip edene ödenir ve % 20’si dava ve icra dosyasının
takip edenler de dâhil olmak üzere hukuk biriminde görev yapan ve bu fıkra kapsamında yer
alan personel arasında limit dâhilinde eşit olarak dağıtılır.
c) (a) ve (b) bentlerine göre yapılacak dağıtımdan artan miktar taşra teşkilatı bulunan
idarelerde idarelerin merkez muhasebe birimlerinin emanet hesaplarına gönderilir, taşra
teşkilatı bulunmayan idarelerde ise merkez muhasebe birimlerinin emanet hesaplarında takip
edilir. Bu tutar idarenin merkez ve taşra teşkilatı hukuk biriminde görev yapan ve bu fıkra
kapsamında yer alan personele limit dâhilinde dağıtılır. Bu dağıtım sonunda arta kalan tutar
üçüncü bütçe yılı sonunda ilgili idarenin bütçesine gelir kaydedilir.
ç) Ödenecek vekâlet ücretinin yıllık tutarı; (20.000) gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarın oniki katını geçemez, yıllık tutarın
tespitinde tahakkukun yapıldığı tarihteki katsayı dikkate alınır.”
“(3) Hukuk biriminde ilk defa göreve başlayanlara ikinci fıkra uyarınca vekâlet ücreti
ödenmesinde söz konusu birimde altı ay görev yapma şartı ………….
(4) Hukuk biriminde görev yapanlardan herhangi bir sebeple bu görevlerinden
ayrılanlara, takip ettikleri ve vekâlet ücreti tahsil edilen dosyalar sebebiyle, ayrılış tarihi
itibarıyla en fazla üç yıl süreyle vekâlet ücreti ödenir.”
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanunla;
a) 2004 sayılı Kanunda itiraz yolu ile istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru süreleri
ve bu sürelerin tebliğ veya ilandan itibaren başlamasına,
b) 4675 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde yer alan itiraz yoluna başvuru süresine,
c) 5326 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan itiraz yoluna başvuru süresine,
ç) 5395 sayılı Kanunun 41/E maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan itiraz yoluna
başvuru süresine,
d) 6100 sayılı Kanunda itiraz yolu ile istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru süreleri
ve bu sürelerin tebliğden itibaren başlamasına,
e) 65p2 sayılı Kanunun 70 inci maddesinde yer alan itiraz yoluna başvuru süresine,
ilişkin yapılan değişiklikler, 1/6/2024 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar hakkında
uygulanır. Bu tarihten önce verilen kararlar hakkında bu Kanunla yapılan değişikliklerden
önceki hükümlerin uygulanmasına devam olunur.
MADDE 41- (1) Bu Kanunun;
a) 1 inci, 2 nci, 3 üncü, 9 uncu, 12 nci, 13 üncü, 14 üncü, 17 nci, 18 inci, 19 uncu, 20
nci, 21 inci, 33 üncü, 34 üncü, 35 inci, 36 ncı maddeleri 1/6/2024 tarihinde,
b) 37 nci maddesinin birinci, ikinci, beşinci, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu ve
onbirinci fıkraları ile üçüncü fıkrasının (b) bendi 1/6/2024 tarihinde,
c) 37 nci maddesinin dördüncü fıkrasıyla 5252 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci
fıkrasında yapılan değişiklik 1/6/2024 tarihinde,
ç) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
MADDE 42- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.